Huzur-i gülü affa çağırdı şu yürek
Beyhûde beyhûde dili ise bir zemberek
Huzur-i gün içine al sen bu ahu'dan şaşanı
Bak,ne yücedir şu idare lambası
Huzur-i bin gülüştür riyasız bakana
Bakıp da dar kapıları zorlayana
Sen kendin olduktan sonra,
Sefa ve cefa onlar da kendini hoşnut tutar,hiç tasalanma...
İkisini de karanlıklara attım,atılıyorum da sanama...
Zira utanma ve kahkaha yanyana gelmez; sen kula kul olmadıktan sonra! ..
Huriler karıştı söze
Gel gelelim biz size
Siz gelmezseniz dize
Biz küseriz o yüze
Kalk gidelim kederlenmeden ya bize
Karanlık yokuşları tırmanırcasına
Tık nefesti ceylan yüreği kadının
Sanki sanırsınız Everest'e tırmanıyordu küçük narin ayakları
Ne varki ben onu düşlüyordum
En uzun Amozon nehrim de, çayırlara uzanmış bir vaziyette
O mağrur yüzü göğsüme bir mehtap gibi düşüvermişti
Bir ölümlü için epey bir yol almış mezarların üstü;
Çiçekleri ayrı,ağaçları ayrı,mermerleri ayrı,toprakları ayrı.
Bir taş ya da tahta başında isimler siline dursun;
Konuşuyoruz ölülerle-diriler şöyle dursun!
Kırılan bir kalbin,
Ağlayan bir gözün,
Cesaretsizliğin,
Ve umutsuzluğun...
İlacı nedir?
Akşam gölgelerinin içimize dolması mı?
Basitlik,şanslıdır;
Onun ufukları dalgakırmaz,
Ayrılık bilmez,
Ayrıcalık da
Ve kimsesizliği de yoktur,
Garip bir ülkesi de
Tanısaydın onu pek yakın
Kötülüklerle çevrili kalbini
Ne dilerdin onun için
İyiliklerle çevrili kalbinden
Eğer sana sorulsaydı?
Mevsimler geçti,
Uzun zamanlar karla karışık...
Hasretli zamanlar bunlar-
Senli zamanlar...
Ey incilerin denizi,
Sen, nikbinli insan-
Sana doğru yok olan bir şeyler görüyor gibiyim;
Kırılmayı bilen şeyler bunlar...
Bu yüzden olacak ki, doğru cümlelerim yok sana-
Bütün eğriliklerini içime almış gibiyim;
Geçiyorum senden-böylece uzaktan serviler gibiyim.
Yine bu yüzden olacak ki, mânam çok derin;
kahırede buyumek hakkınde sorularım var ıznınızden