Hiçbir şeye karşı karışmış bir tepki değilim...
Aksine çok yalın çok sevişen bir gezginimdir.
En ideal bulup da yaptığım işe gelince;
Gece olunca ,özellikle gece- genellikle de gecedir o...
Tüm kırışmış ben merkezli düşünce sistemlerini çökertirim...
Bunu yaparken de ruhum kalbimden asla sökülmez-
Mesela bir şiir düşünüyorum
Bıkmak üzerine
Ceketimin iç cebine atıyorum elimi
Bir kağıt,bir kalem aşkı olacaktı diyorum
Şurada,içimde,ta içine erişen cinsten
Ama yoktu; devir sıkılma devriydi
O kadar çok matah oldum ve irkildim ki; şöyle bir dağ evine sığınacak kadar acizleşebilirdim...
Sırf daha çok kendimi kaybetmek,sonra taşların arasına girecek kadar ödlek olmak için! ..
Ve yaslardım size yüzümü, damıtır gibi.
Sonra ne olurdu bilmem,
Benim bu kaybolmak isteyişlerim.
Sizi ne çok sevmelerimden başka ne olabilirdi ki?
Şehidin kanı kurur mu a,dostum?
Özlemleri geçer de uyutur mu,yurdu?
Dağa avcılar ineli; ceylanlar yaradan kurtulur mu hiç?
Solunca acının rengi,affeder mi bu milleti?
Can düşünce dert olur toka
"Başkasının yargısına ve övgüsüne boş heybenle gitme! "
İstanbul -Nisan 15.
Hiç suskunluğu vardır aşkın
İç suskunluğu derler esasında
Hani deli gibi sevdiğimiz anları vardır ya kalbimizin
Hani yazdan uzak kışa yakındır ya o iç mesafesi
Yani yarım yamalak değildir ya
Sen eminsindir sevgisinden
Karanlık odaların içinde en çok da insan gözyaşı sadaka vermiştir
Yağmur,rüzgarın yarenidir
Tomurcuk toprağın kardeşi
Aşık maşukun dili,gövdesi
Ya insanın sesi,seli,nesli?
Kaybolmuştur hasreti.
şimdi elim ayağıma dolaşmalı
paçalarım da tutuşmalı
şaşkın ve şok halim de olmalı
öfkemden de deli olmalıyım
bir süre geçmeli
kırılmalıyım bin beş yüz parça civarı
Masumluğumun kırıldığı gündü eriklerin baharı süslediği gün.
Ama öncesinde yaprak dökümü zaten başlamıştı.
Kasım güneşiyle önce ölmüştüm o arka bahçede,
Daha sonra kanatlarım yeniden canlanmıştı.
Biliyorum, sığırcık kuşları serçelerle iyi yoldaşlık kurmuştu.
Ama bir kalabalıktır doluşmuştu içime;
kahırede buyumek hakkınde sorularım var ıznınızden