Kırmızı gün ve gül
Örtüldü üzerime
Karanlıktı Asya,
Karşımda genç bir delikanlı
İşlevsiz vücuduyla duruyor karşımda
Bir hediyedir bize bugün
O da binlerce düğüm...
Çözemezsek biz bunu bugün
Olur muydu bizsiz hiç,23 Nisan
Orda duran neydi,
Bir annenin bomboş koları arasındaki?
Acısı mı?
Ve o ilerlemek isteyen kimdi?
Savaştan yorgun dönen genç bir adam mı?
Neydi geride bıraktıkları şeylerin adı?
Acının katledilmesi
Önce derin bir nefes alıyor insan
Maziyi elinde tuttukça tutuluyor
Güneş sistemi oracıkta çöküyor
Zaman gün,ay,yıl olarak bölünüyor
Arınmak
Lavantalarla yıkanmaya benzer
Fakat her arınmak
Razı da gelmez bizden
Edebiyle bir sonsuzluk ister
Dargın ve yorgun oluşumuzu
Bu yorgun düşlerin sıcaklığından nasıl da mahrumdu kız
Adam bir kez olsun dönüp bakmamıştı Ayasofya'dan
Hicivleri eksilirmiş de korkarmış hilâlsiz kalmaktan
Kız içlendi, ve dedi ki; iç sesiyle:
"İki ayrı dünya bir olur, gül olur, gün olur." dese de nafile
"Ah! Demeyecektim." dedi kız:Üfleyecektim aşk yanıklarıma
Kelebekler ölüyor bu kentte
Bu kara şatolu kalp,
Soğuk odalarda uyuya kalmış.
Polonya'lı bir kız
Parlak,cilalı tahtalara
Ayak uçlarıyla dokunuyor,dökülüyordu sanatı.
Bir günde hem genç oldum
Hemde yaşlı
Önce bir yağmur oldum boşandım tüm dünyaya
Sonra yaşlı,ihtiyar bir köpek oldum
Ve vefakar dostumla yürüdüm..
Garip bir şeydi
...
Bazen o kadar güçsüz oluyorum ki keşke gönlüme ait bir dayanağım olsaydı diyorum, keşke.
Kendim için ilk kez güçsüzlük çekiyorum,ama aşk için engel tanımazmış meğer kalbim, bunu da öğrendim.
Bu hissin verdiği ışığı tanıyorum.
Yabancı değilsin bu yüzden bana. Seni tanıyorum.
Şimdi kaybolurken biraz şarkı söyle lütfen bana...
Kalemi tutuşu farklı idi
Saraylı gençlerin çocuklarıyla eş değer değildi
Kendi dilinde mahalle zıpırıydı kendisi
Mavi iri gözleri bakardı dünyaya
Kahve rengi perdelerin ardında ki, o siyah incili ev halkına
Yarın,bugün şiirleşeceğini yayardı
kahırede buyumek hakkınde sorularım var ıznınızden