Yasak bir gül büyüttüm avuçlarımda
Rengi kan kırmızısı
Yalnız beni kanatır dikeni
Senin için
Kendim için
Halkım için yasak bir gül büyüttüm
Gece yarısı
Parıldayan çelik
Gecenin beyazını bir bıçak gibi kesiyor
Gece
Beyaz ve kızıl
En yaralı yüzyılımda rastladım sana
Kıpkırmızı ve ağlamaklı
Bir akşamüzeri,
Yorgundum
Ve titriyordu ellerim
Umutsuz değildim ama
Güneş selamını salıyor geceme
Dolunayın kederli yüzüyle
Denizin karanlık yüzünde
Altın bir köprüdür
Ufka uzanan ay ışığı
Gerçek dost
Dünyanın çamuruna bulansa da ellerin
Bütün içtenliğiyle tutabilendir
Sana gözleriyle değil
Yüreğiyle bakabilendir
Sere serpe yere uzanmış bedeninde
Yeni akmış kan sıcaklığıdır yüreğim
Ve beni bekleme artık deyişim yalan
Çünkü ben umut için düşerim ancak yola
Umudu unut demek bana yakışmaz
Gidişim gözyaşının kızıla boyanmışlığıdır
Kan yürümüş düşlerimizin beynine
Ayakları bağlanmış bileklerinden
Kuru bir ağacın dalına
Korkmuyorum yine de
Dilimde bu türkü varken
Toprağa dönük olsa da şu yüzüm
Kaptan çevirdi rotasını güneşe
Attı şair damarlarındaki zehri
Acılı bir vapur bağırdı limanda
Martılar uçtu sonsuzlukta
Çözmüşçesine sırrını hayatın
kendi gözyaşları mı eritirdi yoksa
bir kardan adamı
saçları olsun ister miydi
kendinden daha uzun yaşasın diye
çocuk kalmışların düşlerinde…
Yine en zamansız zamanımda çıktın karşıma
Habersizce gelip kuruldu
O acı tebessümün
Göğsümün derin boşluğuna.
Yine hazırlıksız yakalandım
Yüreğimin en dağınık anında
Bu harika şiirleri yazdıran güzel ve cesur yüreğinize selam olsun, sevgili Melih.
Şiirlerinizle tanışmama vesile olan sevgili Eylem Barış ve Cansın Ünver'e teşekkürü bir borç bilirim.
Sevgilerimle