Beden ihtiyarlamış
Sızıyor bütün damlar
Güz yılların karlamış
Gözlerinden yar damlar
Gözyaşlarım akıntısı sel gibi
Ummanları besleyecek ırmağım
Daha dün ses veren, şimdi el gibi
Aşk yolunu aydınlatan çerağım
Kapında avuç avuç açılsam sana
Mısralarım birikir ellerimde
Yüz dilim olsa; saçılsam sana
Ferahlarım, kalmaz kir ellerimde
"Eskimeyen ben"
Ava çıkma, hava bulanmış gene
Bulut inmiş, içimdeki çayıra.
Ava çıkan avcı; avlanmış gene
Yormak gerek, işlediğin hayıra
Tohum toprağa düşerken, beklenir kışın sonu
Ölümlü günden kalan; dirilişin bestesidir
Toprak anadır, tutar elinden, kaldırır onu
Bu koşuşturma, Koca Çınarın ayak sesidir.
Içimi sardiginda her dikenli kördügüm
Kimdi, ilk baktigimda aynalarda gördügüm
Kimdi bahçemde mahrem çiçeklerle büyüyen
Gecelerimde durup gündüzümde yürüyen
Gözleri topragimda gül kokulu bir nehir
Bakislari günesi arayan pervanedir
Yüreğimi serpiştirip
Kapatırım dehlizleri
Yârin gözlerine girip
Ağlatırım denizleri
Bulanmasın diye gözem
Kapıların tokmağında tak tak ağlayan ses benim
Aşkın muhacir yüzünde sevgiliyedir seferim
Koyu karanlıktır çöken, ona akan yollarıma
Her adımım sabır çeker, Hızır girmiş kollarıma
Koyu karanlık
Tetikler doğum sancılarını
Zembereği boşalırcasına itekler
Zaman trenini
Uzun bir yol katederken, ses verir
Sabahı ötelerden getiri bize.
Zakkum bitiren yer; bahçe midir ki?
Gönül alan değer; akçe midir ki?
On beşin görmeden kaderdir dersen
Cayır cayır yanmak hakça mıdır ki?
Hasreti dağ olmuş, inmez düzlüğe
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!