SÜREYYA
Ah Süreyya
Bilesin ki yüreğimde kanayan bir yara var
Merhem olup ışığın hep oraya düşerdi
Sustuk.
Dakikalarca saatlerce sustuk.
Onunla birlikte susmanın değişik bir tadı vardı. Aşk, yan yana oturup hiç konuşmadan aynı yere bakmak değil miydi?
İçimizi dolduran fırtına ayrı yürekte aynı ateşi harlıyordu. Konuşsak bir büyük yangın her şeyi yakıp kül edecekti. Belki her şeyi yeniden de var edecekti ama denemedik. Biz yakıp kül edeceği, fırtınanın külleri savurup yok edeceği korkusuna kapılmıştık.
Gözümün ucuyla yüzüne baktım. İki damla gözyaşı yanaklarından aşağı süzülüyordu. O gözyaşları benim gözyaşlarımdı. İçinde yanan kor benim, yüreğine çöreklenen acı benim acımdı.
Sustuk
Sen git gitmek istersen
Ben buradayım.
Bu çıkmaz sokakta sensiz
Çaresiz yapa yalnız
Yüreğindeki beni bıraktığın yerdeyim..
Ben hiç kalabalıklar içinde gelmeyeceğim
Bir şiirin içli mısralarında sokulup
En ince duygularla geleceğim
Nerede bir türkü duysan,
Bir söz söylense sevda üstüne
Gözlerine dolacağım.
Korkuyorum Asude
Yine iplik iplik çekiliyor bedenim.
Duvarlar üstüme üstüme geliyor da
Çığlıklarım düğüm düğüm kalıyor boğazımda.
Sesimi, sesimi duyuramıyorum Asude.
Ya gelişinden haberdar olamazsam,
Ey gönlümü gecelerine gömdüğüm güzel İstanbul
Hangi semtine kul olmam gerekse söyle
Hangi semtini mekân tutmuşsa yar
Hangi kaldırımlarını tepelemişse
Hangi kıyılarında gezinmişse
Ve hangi köşesinde öpmüşse mahcup
Sen mavi sularında Marmara’nın
Berrak umutlarını yıkarken
Takarken martı kanatlarına şarkılarını
Sonsuzluğunda ufukların
Özgürlüğünü yaşardın..
Ben hiç kalabalıklar içinde gelmeyeceğim
Bir şiirin içli mısralarında sokulup
En ince duygularla geleceğim
Nerede bir türkü duysan,
Bir söz söylense sevda üstüne
Gözlerine dolacağım.
Hep kendimle çelişiyorum. Bazen durgun sular gibiyim. Deli çaylar gibi önüme geleni kırıp döküyorum bazen. Günlerce bir tek kelime bile yazmadığım zamanlar oluyor. Kendimce kaleme küsüyorum, söze küsüyorum. Belki de sana küsüyorum da itirafa gücüm yetmediğinden hıncımı kalemden, kağıttan alıyorum.
Kendimle çelişiyorum. Belli olmuyor, ne zaman ne yapacağım. Belki de şuuraltı bir deliliği hissettirmeden yaşıyorum.
Sen söylemiştin ya; “Bütün sözlerinde, bütün mektuplarında bir çelişki var” diye (belki de söylememiştin de ben hayalimde kurmuştum) Ben de çözemedim içimdeki karmaşayı. Alışık olmadığım sesler bölüyor düşlerimi. Alışık olmadığım şekiller var hayallerimde. Sabahlara kadar düşüncelerimi kemiren şüpheler var. Kısacası sevinç var hayatımda, hüzün var. Ama; sen yoksun...
Bir yıldızın kaydığını gördüm dün gece. Işık ışık suya döküldü. Saçların geldi aklıma. Kınalı Tepede yazdığım şiir geldi. Akdeniz mavisinde kaybolan ufukların yetişemediğim şafaklarında kalan sen geldin.
Keşke hiç tanımasaydım seni..
İyi ki sen varsın...
Bıktım sabahı olmayan gecelerin soğuk yüzünü seyretmekten. Bıktım, boş duvarların arsız sırıtışlarından, kaş çatışlarından. Umut ekmekten, hüzün biçmekten bıktım.
Gidişin soğuk bir kış gecesiydi. Buz kesilmişti kaldırımlar, buz kesilmişti bedenim. O zaman biliyordum dönmeyeceğini. O zaman biliyordum bütün yolların çıkmaza uzandığını. Ama bir umut, kücüçük de olsa bir umut kalsın içimde istemiştim. Kaldı mı sence.?
Bir haber yollayacaktın, bir selam, bir mektup, ya da geri döneceğin umudu saklayan bir işaret. Hani nerede?
Bu siiri dinledigim zaman bir zamanlar cok sevdigim biri aklima geliyor ona ne kadar kizsamda hala onu cok seviyorum
ONU UNUTAMADIM