Sonsuz
yerleşip kaldığım
gözlerimin nemi
Gemimin rotasını
hep sana çeviren
Kılık değiştirmiş haliyse
yalnızlığın gece,
sözde karanlığa
karışmayı vaat ediyorsa,
bir değil on evren dolusu kalabalık
doğurtturacak bize yalnızlığımız.
Bir çizgi var
o çizgi sarmaşık gibi bacaklarımdan yukarı
bir gömleği yırtıp parçalayıp
atasımın geldiği çizgiye giydirilmiş
düğmeleri koptu kopacak sığılmıyor içine
hatta içinde dönülüyor kolları arkaya geliyor
Sonra sen geldin
düşlerimdeki gizli pencereme
hani nefesimizin buharlaştırdığı
çatısı olmayan
o eski yıkık dökük
gönül evimin penceresine
Tutulduğum
tutunduğum
ay yüzlü sevdam
kalıntılarımın arasında ararken kendimi
öyle bi toplanıverdim ki
dokunmadan hiç bir parçama
Şiir yazamayacak kadar yorgun
Dünle sevişemeyecek kadar bezgin
Yarına düşemeyecek kadar nefessiz
Şimdiye karışamayacak kadar acizim bu gün
Üzünçlerimi üzmeyecek kadar sahipsiz
Hangi sancı ölüme ihanet edebilir
Hangi soytarı dans edebilir ölümle
Sıgılamayan hangi mağara verebilir
Piç doğurulmuş 33 yılının hesabını
Bir sırda sen düşür hayasız gülüşüme
bir dirhem sevdaya olan açlığınla
başladı dünyanın dönüşüne isyanın
sabahın alaca karanlığı büyüttü seni
kendinden yoksun
sen, sen o kadınsın
uyuşturcusu bal olan bir günahın
kanatlarına eklediği
deli cesareti uçuşlarımın
içinde kaybolduğu
sonu sen olan evrende
korkusuzca süzülmeyi
Beyazını buldum,
İçindeki karanlığın.
Beyazımla kardım,
Siyah ettin...
Dikeninin acısını hissetmeden,
Gülünü tuttum,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!