Üstâd-ı necîbim Ali Ekrem Bey’e
Yok ya Abbâs’ı bilmeyen, kimdi? ...
O sahâbîyi dinleyin şimdi:
«Bir karanlık geceydi pek de ayaz...»
Hudâ râzî değil, halk istemez, hilkat «gebersin! » der;
Şu benden hoşlanan kim? Yoksa, hâşâ, ben mi hoşnûdum?
Hayâtımdan inerken, bir bir, altmış perde karşımda,
Utanmak bilmedim kendimden olsun, esnedim durdum!
O inmiş perdeler tekrâr açılsın, aynıdır te’sîr;
Bu hayvanlıkla artık ben de insandan mı ma’dûdum?
Ne lâhûtî geceymişsin ki teksin sermediyyette;
Meşîmenden doğan ferdâya hayrânım, ne ferdâdır!
Işık nâmıyle vicdanlarda ondan başka bir şey yok;
O bir sönsün, hayât artık müebbed leyl-i yeldâdır.
Perîşan sözlerimden bıkma, hoş gör, yâ Resûlâllah,
Kulun şeydâdır amma, açtığın vâdîde şeydâdır!
(Henüz, on dokuz, yirmi yaşlarında iken bu cihân-ı zulmete vedâ ederek, âlem-i nûrânûr-i dîdâra yükselen yâr-i cânım Hilmi hakkında)
Nihâyet oldu nazardan nihân o nûr-i mübîn,
Peyinde kaldı ufuklarda bir hayâl-i defîn!
Zevâl, o emr-i tabî’î kemâle derpeydir:
Fezâda yükselen encüm olur ufûle karîn;
Nühüfte kalb-i ketûmunda leyl-i deycûrun,
Seninle biz iki âvâre-ser idik gûyâ:
Ki tâ ebed kalacak muhtefî nazarlardan,
Meğer ki onları etsin lisân-ı subh ifşâ!
Fakat bu, ırzını dellâla vermiş, alçaklar
Muhîti levse henüz bulmayınca âmâde;
«Diyâsetin edebî şekli sökmüyor sâde...
«Bir öyle felsefe lâzım ki: Susturup halkı,
«Birer birer kırıversin kuyûd-i ahlâkı.
Sa’dî, o bizim Şark’ımızın rûh-i kemâli,
Bir ders-i hakîkat veriyor, işte meâli:
«Vaktiyle beş on kàfile sahrâya düzüldük;
Gündüz yürüdük hep, gece bir menzile geldik.
Çok geçmedi, baktım bir adam hâsir ü hâib
Ey Bâd-i Sabâ, uğrayacaksın ya şimâle?
Bilmem, bir işim var, sana etsem mi havâle?
Vaktâ ki sekiz yüz mili bir nefhada geçtin;
Vaktâ ki bizim yerleri rü’yâ gibi seçtin;
Dikkatle bakın: Marmara’nın göğsüne yatmış,
Sırtındaki örtüyse bütün zümrüde batmış,
Bizim Cemîle Ferîde’yle bir sabah gelerek,
«Unutma beybaba, akşam birer hotozlu bebek,
Getir, kuzum...» dediler. Ben de kızların keyfi,
Kırılmasın diye reddetmedim şu teklîfi.
Kiraz dudaklı, üzüm gözlü, inci dişli, iki
Edâlı yosma getirdim. Aman o akşamki,
Cihan altüst olurken, seyre baktın, öyle durdun da,
Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda!
Hayat elbette hakkın, lâkin ettir haykırıp ihkàk;
Sağırdır kubbeler, bir ses duyar: Da’vâ-yı istihkàk.
Bu milyarlarca da’vâdan ki inler dağlar, enginler;
Oturmuş, ağlayan âvâre bir mazlûmu kim dinler?
ALLAH gani gani rahmet eylesin.
Üstadım senin gibi edebiyatçı bir daha zor gelir. Sen bu milleti irşad etmeye çalıştıysan da biz senin kıymetini bilemedik. Bugün saçma sapan yazanlar,edebiyatçı diye geçinenler lüks villalarda otururken, sen fakir bir hayat sürdün. Eserleriyle hep bu milleti diriltmeye çalıştın. Mekanın Cennet Ols ...
Umar mıydın ki: ma'betler, ibâdetler yetîm olsun?
Ezanlar arkasından ağlasın bir nesl-i me’yûsun?
Umar mıydın: cemâat bekleyip durdukça minberler,
Dikilmiş dört direk görsün, serilmiş bir yığın mermer?
Umar mıydın: tavanlar yerde yatsın rahneden bîtâp?
Eşiklerden yosun ...