Rüzgarın kumaşını kestik,
yama ekledik tövbe tutmaz günahlarımıza,
Al başına mahmur sevdalar,
Fırat sen dur ben akayım,
Dicle aksın ben kavuşayım…
Hazırla zıpkınları
Ağları da al yanına
Bir de çay demle termosa
Sigaraları da unutma
Sabah ne zaman döneriz
İşte orasına karışma
Gökyüzü cömerttir martıların çığlıklarını emzirirken mavilere
Şimdi bir yangın seli dökülüyor içime
Mavi akan bir ırmağa girerken bedenim
Öfkemi kurtarmaya çalışıyorum
Gürültülü kelimelerle sıkarken dişlerimi militanizm
Mavi bir yıldırım düşer her gün
Zindanın kaybolduğu yüreğime
Siyahlara bürünmüş bir cellât geçer,
Ömür raylarının üstünden,
Güz Akşamları
Ne güzel yaşıyordum şunun şurasında
Kapılmadan anaforuna güz akşamlarının
Bir yol çizdi gözlerime süngüler
Taş duvarlara,
Halid bin Velid
Lakabı seyfullah,
Allah’ın yeryüzündeki kudret kılıcı,
Ne Müslüman olmadan önce
Ne Müslüman olduktan sonra
Hiçbir yenilgisi, yok……..
Dilimde paslı bir zaman tortusu
Dokuz doğuran derviş postundayım
İçimde eski bir İstanbul
Dudaklarımda martılar
Mavilere yaslanmış şiirler
Say ki bir ada vapuruna binmişim.
Bizi bağlayan yılgı atlarının düşlerimize bıraktığı
Gül cesetleri
Mübalağa mı olur gece karanlıkta arasak güneşleri,
Şehir yabancı, kuşlar yabancı,
Annesini ararken ağlamayan çocuklar var artık
Bir tren garındayım, güneye gidiyorum kendi kuzeyimden,
Kayıp zamanlara ödünç verdiğim mülteci yüreğim,
Elalemin kervan geçmez saraylarında ne aradın
Tespih tanelerini kurtarıp kurt kapanından namlulara mı sürdün
Erciyes’in tepesinde oturup dut pekmezi mi yemekti geceye yürüyüşün
Hangi ırmağa girdinde boğulmadın kırk boğumluk korkularınla
Şimdi bir mangal başında kutla zaferini bağırtıların
Ağzımda kişneyen,
Savaş atlarımı sürmüyorum şehrin yabancılığına,
Bilgece umutlar kuşanıp kutup yıldızının düştüğü yerlerden
Suyun üstünde akıp giden bir dal değil,
Siyanür sürülmüş hançerlerden çıkarabildiğim bedenim,
Ben hala seher vakitleri kuşların ötmesini dinliyorum.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!