Martı içtiğim İstanbul sabahlarından eksilirken mevsimler
Fırtınalı şiirler yazıyoruz
Siyah, beyaz fotoğraflardan çıkarıp anıları,
Kibirli yalnızlıkların düşlerine çekilip savaşmak
Silmiyor bu şehrin rahmine düşmüş karanlıkları
Kâğıttan yapılmış kayıklarla geçerim okyanusları
Ne yapabilirim
Yabancısıyım göklerin,
Başımı kaldırıp
Bakamıyorum ay’a
Ölü külleri serpiştirilmiş kentin üstüne,
Tabutlar uzun yolculuğuna bu rıhtımdan ayrılmış,
Gelin çıkarın şimdi bu beyazlara sarılmış adamı,
Mesela yani, öyle bir şansımız olsa hani,
Ne yapar acaba sizce, nereye gider,
Tövbe mi eder,
Bir ırmağı nasıl akarım kendi bedenime sığmayan ölülerle
Nasıl ay ışığı toplarım evlerin çatıları uçarken gökyüzüne,
Gece putları devrilir ehramın şehrin küllerinden bir eşkıya türer,
Ağaç köklerini salar gökyüzüne, gökyüzünde kıyamet provası
Kuşlar gözlerini kapar uçarken, karınca dağı yükler kelebek kanatlarına,
Mavi bir örümcek ağ örerken leylakların kokusundan aysız akşamlara,
Bakmıyorum,
Dışardan kırılmış
Aynaların kendimi yansıtmasına
Bu gördüğüm yüz benim mi,
Yüzümdeki kırışıklar,
Saçlarımda ağaran şafak,
Oturduğumuz yer
Kıldan ince kılıçtan keskin bir yer
Evrenin ilk maviye boyandığı zaman
Ayaklarımızı çekince karanlıklardan
Beni ölüme hazırla ey kutsal gün
Yunus karnında arıt günahlarımı
NE ÇOK AYI VARMIŞ ETRAFIMIZDA
Sağanak bir hüzün kopuyor dizginlerinden
Siyaha çalan bir öğle üzeri vakit,
Ellerde tabut,
Açılan bir yer,
Şimdi evimin çatısında dolaşan filleri arıyorum
Bir kuşun duvara çarpması gibi olmamalıydı,
Tümörlere girişimiz,
Protez bir gülüş harmanlamamalıydı yüzümüzün aksesuarına yerleşen
Hoşgörülü olmayan çocukları
Şimdi kalkıp gidiyorum,
Gitgide yaklaşan sonum
Son dinozorun hüznünü kuşanıyorum…
Biraz daha eskimiş kendi mekanında maviler,
Bir o kadar yansıtmıyor yakamozları denizler.
Mamak’ta mintanım kaldı söylerken memleket türkülerini
Birazdan doğacak güneşi bekliyorum,
Tutup uzayan saçlarını kasırgaların
Kıyama kalkıncaya kadar Kudüs
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!