İnsanın kıyısına vuran
Cesetlerle uyanıyoruz her sabah
Gökyüzü katil,
Cehennem mührünü basmış yerlere,
Kuşların vurulduğu zamanlara
Koşuyoruz.
kırk bahar yağmurları
ıslat saçlarımı
memleket türküleride getir vagon vagon
yolculuk nereye diye sorma dost
bak şu serçelerin ötüşüne
Belki silinir eskiden izler
Dökülünce dudaklarımdan
Namluların kan kustuğu denizler
Fırat bir başka akar
Dicle bir başka
Ben bir güneşim, ben bir körebe
Ağacın dallarına asılı kaldı üşümek,
Ürpertilerden bir ses yükseldi dağa
Çınar altına adres, bereketli topraktan,
Boynumun borcu olsa gerek uykusuz atlara binmek
AH BENİM EŞKIYA HALLERİM.
Kimin kıyametine koşsam her gecenin kıyısında,
Kendi kıyametimi peydahlıyorum darağacında,
Biliyorum her yol uçurumların ucunda,
Uçurumların ucundayım ya Hızır!
Ağzımda kişneyen,
Savaş atlarımı sürmüyorum şehrin yabancılığına,
Bilgece umutlar kuşanıp kutup yıldızının düştüğü yerlerden
Suyun üstünde akıp giden bir dal değil,
Siyanür sürülmüş hançerlerden çıkarabildiğim bedenim,
Ben hala seher vakitleri kuşların ötmesini dinliyorum.
Gökler sancırken yüreğimde
Seni gördüm yaşıyordun yabancı aşklarda
Benim ellerim dumandı dağlara savrulan
Ne yapabilirdim şiirli günlerin anısına parklarda
Kuşlar gibi kanat çırparken, yüreğim uçurummuş
Mahrem değil üşüyebilirim girdiğim sığınaklarda,
Bugün tırnağını,
Hayranlıkla kestim karanlıkların.
Kendi kendime,
Mahşer kazanının dibi düştü asi umutlarımdan
Ne varsa bana dönen itlerin yalnızlığından,
Korkusuzluğuma bir sığınak yaptılar mahpus damından
duyarsızlığınıza serçe kuşları bile kımıldamadı
uzandım gecenin kıyısına
doğumunu bekledim yıldızların,
Kayıp zamanlara ödünç verdiğim mülteci yüreğim,
Elalemin kervan geçmez saraylarında ne aradın
Tespih tanelerini kurtarıp kurt kapanından namlulara mı sürdün
Erciyes’in tepesinde oturup dut pekmezi mi yemekti geceye yürüyüşün
Hangi ırmağa girdinde boğulmadın kırk boğumluk korkularınla
Şimdi bir mangal başında kutla zaferini bağırtıların
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!