Rüzgarın kumaşını kestik,
yama ekledik tövbe tutmaz günahlarımıza,
Al başına mahmur sevdalar,
Fırat sen dur ben akayım,
Dicle aksın ben kavuşayım…
Gürültülü kelimelerle sıkarken dişlerimi militanizm
Mavi bir yıldırım düşer her gün
Zindanın kaybolduğu yüreğime
Siyahlara bürünmüş bir cellât geçer,
Ömür raylarının üstünden,
Güz Akşamları
Ne güzel yaşıyordum şunun şurasında
Kapılmadan anaforuna güz akşamlarının
Bir yol çizdi gözlerime süngüler
Taş duvarlara,
Halid bin Velid
Lakabı seyfullah,
Allah’ın yeryüzündeki kudret kılıcı,
Ne Müslüman olmadan önce
Ne Müslüman olduktan sonra
Hiçbir yenilgisi, yok……..
Dilimde paslı bir zaman tortusu
Dokuz doğuran derviş postundayım
İçimde eski bir İstanbul
Dudaklarımda martılar
Mavilere yaslanmış şiirler
Say ki bir ada vapuruna binmişim.
Bizi bağlayan yılgı atlarının düşlerimize bıraktığı
Gül cesetleri
Mübalağa mı olur gece karanlıkta arasak güneşleri,
Şehir yabancı, kuşlar yabancı,
Annesini ararken ağlamayan çocuklar var artık
Bir tren garındayım, güneye gidiyorum kendi kuzeyimden,
Neydi ki o kuyruklu yıldızın hikayesini dinlemek
Nerelerden gelip, nerelere giderdi kim bilir,
Hareket halindeydi otobüs,
Tedirgin bir yolcu vardı içinde
Dağlardan aşağı iniyordu şaha kalkmış atlar,
Kurtlar özgürlüğü haykırıyordu yıldızlara
Tuzlu bir heykelmiş hayat sürülerin yalandığı
Cesaretim kalmamış
Bakamıyorum defolu aynalara,
Duvar diplerinde mavi bir sancı sevincim
Tuzlu bir heykelmiş hayat sürülerin yalandığı,
Üç dakika sonrası ölümle bitecek bir finalin
Öncesinde yıldız topluyorum göklerden
Yürüyorum,
Cesaretliyim
Korkmuyorum öyle olur olmaz şeylerden,
Uçurumların ucunda yaşıyoruz
Ölürcesine sevebilirmiyiz hayatı
Bahardan önce yeşilleniyor kara haberler,
Alnımızı uzatıyoruz secdeye
Başımızda süngülerden şemsiye
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!