Gidilmez denilen yerlere gitmişiz
Açılmaz denilen kapıların ardındayız
Anlatılamayacak bir hikayeden geçmişiz
Bir çavdarın kara gölgesinde oturup
Yalımlarını çoktan kaybetmiş ateşte ısınıyoruz
Birazdan güneş doğacak
Ürkütecek dünyayı sessizliğiyle
Biliyorum sen hala uykundasın
Sıradışı bir köprüyüm
Yollarının oldukça uzağında
Aç gözlerini sevgilim
Bahara durmuş yüzünde
Adını bilmediğim çiçekler yükselmiş
Senin ellerin de bir şey var
Görüyorum
Domaniç yaylasında
Çok seyre durduk kırlangıç çırpınışlarını
Çok sabır dağıttık zeytin ağacı gölgesi yokluğunda
Ahuzar döndü dolaştı gölgeler arasında
insanlar gibi
Bir hesaba durdu kuşların dilinde
Çok savaş görmüş gibi göçerken, dönerken
Sevdiğim gözlerinde
Güneşin ilk ışıklarını toplardı
Kesif karanlık bir gün kalırdı
Ellerimde
Yaralarım çok açıkta kaldı
Ağrı eşiğim çok gerilerde
Zamansız açan şu çiçek
İspatıdır ayrılığın
Minnacık bir tohum
Titreyen kalbinde
Beşinci mevsimi beklemekte
En son hangi cenazede ağladın Gülcihan
Neresinden tutup kaldırmalıydık beli bükülmüş o yaşlı ağacı
Bir zemberek sayıyor zamanı derinlerde
Bir kuş uçuyor göklerde
Kırgın sesinle uyanıyorum birden
Hiçbir şey daha kalıcı değildi
Birden dönersin belki
Sitem bile etmeden
Koşulsuz sevdiğin o günlere
Birden ağlarım belki
Yeniden bulunca sevgini
Zifiri karanlık dünyamda
Kuşları da bıraktık gökyüzüne
Zümrüt yeşili ovalar üzerinde süzülsünler diye
Ve asla unutmasınlar
Sağ bileklerinden bağlı olduklarını
Ve yeryüzünde onları bekleyenleri
Bir uçurtmanın uzaklaşabileceği kadardı yalnızca
Bir gün ben
Örselenmiş kimliğimle
Dimdik dururken karşında
Nefeslerin birbirine çarptığı bir yerde
Yüksek, kurak, yaban otların arasında
Öteye geçerken çalışırken gözlerinden




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!