Sandıktan çıkarttım naftalin kokulu elbiselerimi,
bütün çocuk günlerimi sığıştırarak.
Siyah beyaz fotoğraflarıma baktım birer birer,
bütün çocukluk günlerim yalın ayak…
Hatıra defterimi yırtıp atmıştım,sarhoşluklarımdan birinde
cümle arabeskleri öldürdüm meyhane masalarında
çifte telli çalınmakta düğünlerde halay çekilmekte
kulaklarım temiz, sakin, huzurlu...
kadim dostum sazım/ bağlamam memnun
beton pistler de...
geri planda hulüskarlık, reenkarnasyon...
El aziziye çölünde yarı çıplak
ve elli sekiz santigrat derece hava
yürürken kumlar çıplak ayaklarımı yakmakta…
Bense,
kendim için, düşüncelerimi özgürce seçebilmeyi özlüyorum,
gövdelerine adını kazıdığım çamları devirmişler
sözlerinin gramajını almakta hassas terazili kuyumcu
savcılara, yargıçlara meşgale bulmakta
mahkumlar sevişirken kafa kafaya vererek
pet şişeleri içinde kurutulmuş dışkı üretkenliği
Bir palyaço koştu geldi.
gözlerinin altında bir damla gözyaşı
beyaz bir kalemle çizilmiş
ağlama, dedim;
palyaço, makyajın akar.
Güldü bayıla bayıla,
Ele ktrik almıştık,
ESRA’ya danışmıştık;
– beğenirsen servetimi
sevişecektik part – time…
.
Serap oldun,
kâbus oldun,
kayboldun,
dokunamadım.
Sayıkladım ismini
duyuramadım.
Kirliydi sular, kar suları azgın akıyordu
Bir çocuk köprüden sulara bakıyordu
Demir köprünün korkuluğuna çıktığını gördüm,
kanlı suyun döşeğine çarptığını gördüm,
Iskalanmış yıllarımı hangi şehirde yaşadım?
Hangi hayatı terk ettim taammüden?
Hangi şehrin mezarlığında kaldı bedenim?
Aynı anda hangi hayatta reenkarnasyon çocuğuyum?
Hangi ülke yeni vatanım?
Konuştuğum bu dil hangi halkın?
Ben yürekleri çürüten nefretlerin kindar çocuğuyum.
Nefretçiliği sensizlikte öğrenenim
Ve nefreti kan gibi içenim…
Dedim ya,
Çürümüş yüreklerden beslenen,
Nefretlerin kindar çocuğuyum ben.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!