sade bir sabah başlangıcı yürüyüşüyüm
ne geceye ne gündüze yaranamayan
sadece gönlünü alan arnavut kaldırımlarının
sana kendimi getiremedim
ama yokluğumu getireceğim
bir ömür yangınıyla ürkek
söz tükendi
şarkılar ilk günlerine uzak
ve ben
bol yıldızlı gecelerle karanlığı paylaşan
incir ağacıyla anımsıyorum
çocukluğumun yaz akşamlarını
davetkar maskedir gülmek dışarı o tutamadığın
kaçamak ölgün geç kalmak sıradışı
toprağa yaslanamayan bir haldir ayrılık
bahariye'de akordiyon çalar kız
önünde çil çil bozuk paralar
yıldızlar toplanmış ayaklarının dibinde
Ağlıyoruz da Bak
açık saçık olacak ölümümüz
sen beni bilememekle meşgul
ben seninle çocukluğuna inançlı
akan bir yoldu gece
içimdeki aydınlığınla koşuyordum
küçücük evlerde umutlar ezik
ağlamaklı sesleriyle insanlar
kirli pencerelerde korkarlarken
kendi somurtkan yüzlerinden
şehir yıpranık anılarımda da
ağaçlar epeski
balkonlarda süzgün bakışlarıyla
son düş yolculuklarında genç kızlar
hayata perde çeker gibi
çamaşır asmakla meşguller
zaman sonbahar bulaşmışlığı
doyulmaz mektup yas karası günlerin sana inanmışlığı
suya yazılmış doymamazlık beklemek seni
gümüş kolyeli pılını pırtını
yırtıp attığım kağıtları
bir balıkçı taktı oltasına
hiç bir balık bile yutmadı bu zokayı
ah.. aşk nasıl komikleştiriyor insanı
kronik gevezeliğimi bağışla




-
Öztürk Acun
Tüm YorumlarBravo öğretmenim. Başarılar diliyorum. Bir perde açılır biri kapanır.