çukurova sabahlarında ter içinde
uyandım serabına kızışmış toprağı okşadım
yasaktık kendimize toprağa suya
yoksulluktu unutmaya mecburluğumuz
yola düşmekti anlamsızlığı yenmenin anlamı
gözlerimizi sağardı hüznün becerikli elleri
gözlerinle alırdım seni
uzayan yollarını
yağmurlara kafa tutarak
göz gözü görmese de
ben seni görürdüm o kalabalıkta
yalnızca seni
sevince boğulur rüzgardaki iyot
saçlarının ıtır kokusuyla mavi
karmakarışık bir dünyaya inatla
direnirken karanlığa aykırılık
zamana eyvallahsız...kırık kalpli
aşmaktın...
gün bitiyor sabah uykuda uyanır gece
tek başımayım apartmanlarda kırlangıç huzuru
yorgun çocukların gözüyledir şimdi sevmek
ve aramak seni
istanbul içini döktü gözlerime
istanbul yıldızsız bir vaktinde
ağlaştı saçlarımla tel tel
gözyaşlarını içime biriktirdim
sarhoşum istanbul acıların yüreğimin imbiğinde
yokuşlarını yıkıyorum tuzuyla gözlerimin
koyu tonluydu duvarın ötesindeki giz
saman rengi bir kışa doğruda bulut
çözemediğim yüreğimin sorusunun yanıtı
yirmi yıl önce dinlediğim şiirin içinde
geceyi anımsatması sensizliğin...
akan bir yoldu gece
içimdeki aydınlığınla koşuyordum
küçücük evlerde umutlar ezik
ağlamaklı sesleriyle insanlar
kirli pencerelerde korkarlarken
kendi somurtkan yüzlerinden
Bravo öğretmenim. Başarılar diliyorum. Bir perde açılır biri kapanır.