Siz hiç ruju silik sesiyle bir kadını gülü solan ilk yapraklarıyla konuşurken görmediniz mi? Bayım nasıl görmezsiniz! Sabahattin Ali okudu şimdi rafa kaldırıyor, işte tam orda sallanan sandalyesi ve sol elinde kahvesi ile..
Taa kehkeşanları, yeryüzü ve gökyüzünü dolaşmaktır.
En sonunda hepsinden geçip onun yüzünde...
Buzdağında yanardağ olmaktır.
Boyanmaktır, hayatın her rengine, her rengini boynuna geçirmek, yutkunmaksızın..
Parmak izlerini teslimiyettir.
Kimine hezimet, kimine meziyet ve on çokta sevileni ilgilendiren galibiyettir yaşam da..
Taa kehkeşanları, yeryüzü ve gökyüzünü dolaşmaktır.
En sonunda hepsinden geçip onun yüzünde...
Buzdağında yanardağ olmaktır.
Boyanmaktır, hayatın her rengine, her rengini boynuna geçirmek, yutkunmaksızın..
Parmak izlerini teslimiyettir.
Kimine hezimet, kimine meziyet ve on çokta sevileni ilgilendiren galibiyettir yaşam da..
Şimdi toprağı dinliyorum can kulağıyla, bahçemde alıkoyduğum söğüt ağacımın gölgesinde. Ruhumla fikir teatisindeyim söyledikleriyse bir çitlembik boyutun da, hayatında değişmeyen tek şeyin saçların diyor ne uzun ne kısa. Benimki seninki yada onunki
hepsinde aş var aşk var ihanet,
doğmak ve ölmek arasında
hayat. Fark varsa sadece resimlerde
kimi kıravatlı, kimi papyon, frak.. Debdebelerle geldi iki damla yaşla sona erdi keyf, ne kollar kalktı indi, hep bir şerefe sadece keyf..
Şimdi ilişiyorum nazlı bahara ne uzun ne kısa..
Aşk ödüldür, öldürür diyenlerin beceriksizligine tezat.
Kurmaca vesayeti soldan geveze bir cesaret.
Kazanç elde tutmak veyahut utanç belden vasat.
Lafı püskül lehçe ile başa takmak mıdır iltifat.
Sahiplenme bırak ait sanmak mı aşk.
Ne bir dudak kıpırdat ne sus varyetet.
Kuru bir yaprağı, ne, kim eski haline getirebilir de kalkıp sarılmak istiyorum diyorsun.
Bu bir ironiklik biliyorsun, belki de en iyi sen bilirsin..
Bile bile kuruttun ve yine bile bile yakmak istiyorsun..
Yetmeyen nedir, kindir, nefrettir, kalandır, katlanandır..
..Ve en çok ta yoketmektir..
Hayır, hayır inkar etme yoketmektir..
Korkularıyla baygın kaderin,
Genç bir kadın kıvılcımları yangına körüğü,
Gidiyor! puslu gölgenle, nehirde gülümseyerek yüzen zambaklara.
Yıldızların iriliği, yalnızlığın, özgürlük simgesi olsun, şu mahizar karanlıkta.
Kavanozun vefasızlığı, mahfuz, içkinliği sığdıramadı kollarına.
Topraktan mahpusa, yahut, boynunda büyüyen 'tohumların filizi'.
Güneşin gülüşümü daha iyi ayın üzülüşü mü kim bilir,
Bilirsiniz güneş sabaha, ay insana güzel gelir..
Doğrudan,
Devasa mutluluklar ortada gezen ebemkuşağına gelsin..
Az durun bi dakika
Çekirgelerin kadife çınlamalarına fosforlu ilmikler atalım eş zamanlı, ki geceleri yalnızlık ortadan kalksın..
Alınganlık yapmıyorum, küskünlüklerimi ayakları olan doğru duvarlara yazdım.
Zihnimin deltasında boy verirken, okyanusu uzviyet olarak görmeye son verdim.. Gaşyoluyorum ruhumla oynarken uykulu uyumadığım boyutlar da.
Profesör! Biz eylüldeyiz niye bu ağustostan bahisler?
.. bütün konuşulanlar bir hiçmiş gibi en sonunda yine dönüp dolaşıp konuyu taşırdı buraya.
'Müsvedde benim yaşamım!
Sürülmem, karalanmam bundan, dünyaya gelme sebebim bu biliyorum'
Der ve yakınırdı her fırsatta. " Engizisyon da yargılanırım kesin diyerek nefes veren gülümsemesini atardı.
Aliceden farkı yoktu halbuki.
Ba 'su ba' del mevt..
Merhaba, tek kelimeyle ba yıl dım..