Kuyunun başındayız suretleri seyirde
Aslolan suretlermiş, poz verenler 'müsvedde'
Vahşi bir hayvan gibi yıllardır düşlerimin zindanlarında mahpus tuttuğum “öfke ve isyanım” başını nihayet umutlarımın rahminden dışarı çıkarırken daha çok beni korkutan bu doğum sancısına mani olmak ve korkuyu henüz embriyo halinde iken onu cenin haline getiren sebepleri umutların rahminde boğmam gerekirdi.
Lakin mücadele için kullandığım yorucu mesai kafi gelmedi.Hiddet ve umudu yitirmekten duyduğum yeis dalga dalga vücudumu sarmaya ve benliğime hakim olmaya yeltenirken, harareti daima artan bu yakıcı hiddet, hasretleri öfkeye, vuslat anının özlemini yalana ve bu yalanlar da beni çıldırtıcı bir düşmanlığa doğru taşımaya başladı.
İçimde var olan tüm kötülükler sanki ölüm uykularından uyandırılmışçasına mezarlarından dışarı zafer çığlıkları atarak çıkmaktalar! ..
Umudu yaratan sebepler “umudun adandığı insanın” gözlerinde ve dudaklarından dökülen ihtiyari cümlelerde üflenen mum ışığı gibi kaybolup zayi olurken, ihtimaldir ki; cenin de doğum anına yol almaya başlamıştı.
İnsanın merhamet dolu yüreğinde” zaman zaman da olsa” dürtülerek uyandırılan ve yabancısı olduğu acımasızlık sanki” ikinci bir kişiliğin” doğumunu müjdelemekte! ..
Hayata bakışın asli unsuru olan” ümit ve tevekkül” cümlesinden mefhumlar, yere düşerek tuz-buz olmuş cam parçaları gibi ortalığa saçılırken yarınların anlamsızlığı gerçek yüzünü göstermeye başlıyor.
Yanar gönlüm için için
Neden dersen, “senin için”
Ben söylerken “susmak” niçin
Sen gül oldun dermedik mi?
Erken doğan cenin gibi
Yıllandık sevginin mahzenlerinde
Tadımız dem-ini buldu mu dersin
Vuslatın o özlem tünellerinde
Mutluluk kapıyı vurdu mu dersin
Ne dersin sevgilim hasret bitti mi
Bu gece sabaha varır mı zaman
Yollara barikat ol diyor gönlüm
Yapraklar sararmış kapıda hazan
Uzatmış elini öp diyor ölüm
Olgun bir başağım tırpana hasret
Sevdiğimi söylersem kızarmış haspam
İyi de, “söylemezsem” ben kızıyorum
Gönlüm söz dinlemiyor ”ee ben ne yapam”
Kızardıkça altını çeviriyorum
Sensizliğe dayanmak “zaten bir ceza”
Vermişiz hakkını sevmenin
Ne alacağı kalmış bizde, ne de bakiyesi
Mahsuplaşmaya oturduğum gün kesivermiş hesabı
İntizarım yok, aslına bakarsan sitemim de yok! ..
Hem etsen kime edeceksin ki şikâyetini
Aşk’ı var edene mi, âlemi dar edene mi?
Gözlerden kalplere giden yol vardır
Ve bu yol da aşılması imkansız barikatlar
Yolcu yolun da gerektir elbet! ..
Ancak bu yol herkesin aşacağı yol değildir
Geçilmez setlerin sahiplerinin gönlüne kalmıştır yolcuya mihmandar olmak
“Pamuk” pamuk türedi, Fransa’dan bir kanun(!)
Seneye “şafak” söker, sırada bekler mel-un
“Türk” adından muzdarip, domuzlar çok sevinçli
Ermeninin piçleri, isminize “yan” koyun
Şarlatanın biri kalabalık içinde
Bir sual sormuş aksakallı alim-e
Kendince zor bir soru 'Alim tekleyecek'
Halka gösterip onu haliyle eğlenecek
Demiş ki; Ey alim kişi; Sen li ulemasın
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!