Saçının parıltısı
Sanki altın sarısı,
Sen bir ceylan yavrusu,
Ben su içtiğin ırmak.
Yüzün aydan alınmış,
Ne hale geldiğinden haberdar değilim yüreğimin,
Aklımın-fikrimin nerede olduğundan haberdar değilim;
Seleyi suya, varlığımı sele vermişim,
Selleri sellere katmışım,
Tufanlar içindeyim,
Ayak basacak yerim kalmamış yerler içinde,
Tıkandı yine lokmalar boğazıma,
Boğazıma tıkandı yine bir yudum suyum;
O yine gelip oturduğu için yanıma,
Bakmaya başladığı için o güzel gözleriyle yüzüme,
Hasretiyle gözlerimi yaşartarak,
Acısıyla burnumu sızlatarak.
Madem gidiyorsun, bakma geriye,
Arama yüzümde gözyaşlarımı.
Öylece dümdüz git, git ileriye,
Görmezlikten gelip telaşlarımı.
Görme, yansın kalbim, külhancasına,
Lokmasını yutamadı. Boşu boşuna çiğnedi, çiğnedi, çiğnedi. Ağzında büyüyordu. Büyüdükçe büyüyordu. Sanki dev bir el, ağzından içeri zehirli bir el sokmuştu. Taş gibi bir kütle. Küf kokan, yosun kokan, toprak kokan bir kütle. Bardağın arta kalmış olan klorlu suyundan bir yudum aldı. Lokması boğazında biryerleri zorlayıp acıtarak aşağı indi. Yavaşça yerinden kalktı, odadan bir bohça getirdi., ayni yere oturdu ve bohçayı açtı. Bez parçalarının arasından her ikisinin de burunları delik bir çift erkek çorabı çıkararak iğneye iplik geçirip dikmeye başladı. Gözyaşlarını koluyla siliyor, siliyordu. Yüzüne kadınlarda pek görülmeyen sert, dolgun, katı ve gergin bir ifade gelmişti.
Çorapları dikti, bitirdi ve katlayıp yavaşça masanın üzerine bıraktı. Lavaboda mürekkeple boyalı kurumuş kınnapı aldı. Avucundaki balmumu parçasıyla kınnapı boydan boya ve sıkı sıkıya mumladı. Sonra eşinin ayakkabısından çıkardığı bağla ipi ölçtü. Bundan iki boy kesti. Bağ yerine ayakkabılara taktı. Ayakkabıları eski bir bezle silip kapı dibine bıraktı. Lavabo musluğunu çok hafif açarak elini-yüzünü tekrar yıkadı.
Genç kadın saat onikiye doğru kocasına yavaşça seslendi:
- Kubi… Kubi… Uyanır mısın, Kubicik… Az uyudun ama sınava yetişemezsin sonra.
Eşi battaniyeyi sırtından açıp başını masadan kaldırdı. Genç adamın üzerine yattığı sağ yanağında şakağına kadar derin ve nakışlı bir çizgi vardı.
- Kubi. Kendi kendine işkence ediyorsun. Divanda yatsaydın uyandıramaz mıyım? Daha rahat ederdin.
Dere olur, su olmaz ya,
En bulunan bulunmaz ya,
Seraplara varılmaz ya;
Yerin işte öyle belli.
Gezindiğin bahçe bomboş,
Yıldızlara dönüp bak,
Yüzün gibi pasparlak,
Mehtap altın yuvarlak
O güzel gözlerinde.
Değme saçın savrulsun,
Gözlerim yol çekiyor,
Yol çekmese dalıp gitmezdi uzun uzun,
İnan ki; yolculuk var bugünlerde sana doğru,
Ya bugün, ya yarın,
Ya akşam, ya sabah,
Ah yakamıza yapışıp düşmeyen bu ayrılıklar,
Kaldım karanlıklarda,
Kimsesiz sokaklarda,
Çileli günlerim var
Ağarak şakaklarda.
Ona nasıl inandım?
Korkma; yaşlanmazsın,
Varsın geçedursun zaman üzerinden,
Varsın sabahlar, akşamlar,
Yeni aylar, yeni yıllar olsun,
Bende bu yürek var ya, bu yürek,
Ben seni sürekli genç tutarım işte bu yüreğimde,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!