Bu güzel Türkiye 'de Erzurum en büyük il,
Birçok il onun kadar övgüye layık değil,
Saygı göstermek için yerlere kadar eğil,
Saygı bir ruh işidir, elbet değil parayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.
Bu dünyada kimin için yaşadığımı sanıyorsun,
Rüyalarımda kimi gördüğümü,
Yanımda kimi yürüttüğümü yağmurlar altında,
Kimi düşündüğümü geceleri sabahlara kadar,
Kime ikramlarda bulunduğumu,
Kimden lütuflar beklediğimi?
İnanmazdım özlemine bu kadar dayanacağıma
Bu çisil çisil yağmurlar seni hatırlatırken.
Tepelerin üstlerinden yükselirken bu sapsarı ay,
Orman kavuşup dururken kendi kendisiyle
Ve deniz, şarkılarını okşarken
Eliyle.
Dün gece seni okudum kutsal bir metin gibi,
Saygıyla koyarak rahlemin üstüne,
Önünde dizler çöktüm huşuyla,
Çektim elimi-eteğimi dünya gailelerinden,
Şafak sökene kadar okudum,
Bir tek saniye bile geçmedi
Gerek mi var duvarlarımı asmaya resmini?
Adını gömleğime işlemeye?
Ben seni aynalarıma konuk etmişim,
Baktığım zaman gördüğüm,
Ben seni tesbih etmişim elime tanesiz,
Çekip çekip duruyorum yıllar yılı
Saklama, biliyorum;
Sendin mavi suları Van Gölü ‘nün,
Tatvan seferindeki vapurların düdüklerindeydin,
Ak köpükler içindeki iskelede durmuştun.
Bir serin sabah misali
Aktamar Adası ‘na
Gözlerim kalıyor sisler içinde
Ve ıslanıp duruyor kirpiklerim
Ne zaman bir tren sesi duysam,
Senden bir kere daha ayrılacakmış gibi
Eriyor yüreğim şamdanlardaki mumlarca
Ve varlığım oluyor amansız devler karşısında
Bomboştum, kamilleştim,
Saygı görmek hakkımdır.
Birçok sırla güreştim,
Saygı görmek hakkımdır.
Hiç almadım, hep verdim,
Yapraklar arasından süzüldü yine güneş,
huzmeler ağır ağır saçlarında geziyor.
Kapa da gözlerini renk içinde melekleş,
Zira bu güzel bahçe bir cennete benziyor.
Yuvarlak omuzların kalmış ışık içinde,
Sırlara İlk Dokunuş
Değdiği yeri bıçak gibi kesen kış rüzgarı akşam ezanından sonra çıktı. Birbaşlarına kalmış karlı sokaklar, perdelerini ıssız sokaklara kapatmış evler, karın karnı altında nereye gideceğini bilemeyen gariban yollar, kardan yapraklar kuşanmış ağaçlardaki iğreti yuvalarında ötmeye korkan kuşlar rüzgarın egemenliğine çarçabuk giriverdiler.
Durgun gözlerle önündeki ocağın yükselip alçalan, yelpirdeyen, dönen dolaşan, esneyip yaylanan alevlerine dalıp gitmiş olan Hikmet Dede, önce kulaklarının seslendiğini sandı, sonra soluğunu tutup kapıya kulak verince, donmuş tahtalara inen yumruk seslerini rüzgarın ulumasından ayırabildi.
- Güm… Güm… Güm…
- Kimdir o?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!