sabah ayazının havaya düştüğü zamanlarda
bir ürpertiyle uyanılır yataklardan
bir bardak çaydan iki yudum alıp düşülür yollara
her sabah döner yada dönmez düşüncesiyle
helallik aldıktan sonra
bende tecelli ediyor
bir buz parçası gibi
korlaşan yüreğimin üstünde
her damlası yangınlar dindiriyor
ne zamandan beri akıyor ırmak gibi
dirildikçe gül yapraklarınla vur öleyim
yavaşça bırak beni son bahar rüzgarlarına
kokum ulaşsın bir anadolu köyüne
duvarlarına sızayım o kerpiç evin
nefes aldıkça beni koklasın
adı gülizar olan bir köylü kızı
rüzgar yoktu
ve güneş çıktığı için kırılmıştı soğuk epeyce
eliyle bir selam verdi tanıdığı birine
yürüdü
mehmet oğlum
çocuklar üstüne
insanların kendi diliyle konuşmaya başladığında
titriyor, boğuklaşıyor sesim
ve orada bombalanan okullardan
yıkılan hastanelerden, yerle bir edilen
yürüyordu
tam karşıdan vuran rüzgara aldırmadan mehmet
bavulun sapını tutan kemikli eli buz kesmişti
yürüdükçe kulaklarında yankılanıyordu uğultular
attığı her adımla
alnında ter taneleri çoğalıyordu
soruyorlar
bugün neden şiiri yazmadınız diye
can sıkkınlığından belki de
işte öylesine
hep hasret doluyum çünkü
bir huşu gibi düşerim ilahi aşk dergahına
ayyuka çıkar zikirlerim
her türlü rikkat, her türlü nefs, her türlü şuur yok olur bende
kah gözlerimi yumar kah açarım
ağla zeynebim
kurşunlanmış serçeler düşüyor toprağa
çocukluk tadında gülüşlere
bezgin yüzlü annelere
sofralarına sıcak somun taşımamışlara
Sen
camların buğusuna dökülmüş sönük bir yıldız gibi
ağlıyordun
ben
deniz kıyısına hep aynı kelimeleri yazıyordum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!