Alakilise’nin misafirperver yaylaları,
Karşısında kocaman Karababa Dağ’ı
Eskiler ona Aşılık derler,
Onunla rüyalarını süslerler…
Haziranın on beşinde,
Suçu işleyip attılar, Müslüman’ın üzerine,
Sis perdelerini çektiler, kendi üzerlerine.
Müslüman’ı suçlu ilan edip iftira attılar,
Yalanlarına, bin bir türlü yalan kattılar…
Entrika, yalan ve hile ile heybelerini doldurdular,
EY NEBİ
Ey Nebi! Sen geldin, gönüllerimizde güller açtı,
Ey Nebi! Sen geldin, gönüllerimiz sevgiye kandı.
Ey Nebi! Seninle kalplerimiz merhametle doldu,
Toprak uyanmış, sular bulanmış,
Kar yükseklere tırmanmış,
Tarlalar susuzluklarına kanmış,
Dereler sularla kucaklaşmış…
Ayaz küsmüş kaba yele,
Yeşildir dağların, soğuktur suların,
Yamaçlarından hafifçe esen rüzgârın,
Geç vakitlerde kalkar enfes karın,
Dünyaya selam yayar, kardeşlik duyguların…
Selvi boylu çamların, kardeş olmuş;
Dünya ve ahiretin hazinesi,
Hayat tohumlarının filizleri,
Yaprak olur, meyve olur, sevgi olur,
Yeşererek adalet sunar, susamış gönüllere.
Dolmuştur, dünya adâlet bekçileriyle,
Yüce Allah buyurur ki Kitabı Kerimde:
Yol kadar ağır yük taşıyan,
İnsanların kahırlarını çeken,
Var mıdır dünyada?
Şehirleri, kasabaları;
Birbirlerine bağlayan,
Kopmadan sımsıkı duran,
Nerde o kadar yükselmek şimdiki insanlarda?
Adet etmişler yükselmeyi, beton dolu binalarda.
Hakkı hukuku bilen yok, gerisi angarya;
Tek düşündükleri, nesli yok etmek, adi silahlarla.
Çaresizlikle bir adım daha ileri atmak için,
Ben ve benim gibiler, çileli ve dertli,
Bize bakanlarsa, güneş kadar sıcak,
Ama buzullar kadar da soğuk…
Rüzgârın savurduğu tohumlar,
Yeşil ot olur, beşik olur, tabut olur,
İnsanlar ağaçlar. kuşlar, otlar…
İslam ne güzel ne güzel dindir,
İbadetler sarsılmaz enerjimdir,
Ağlayan kalbimin ilacıdır…
Tüyü bitmemiş yetimi,
En ücra köşede koruyandır,
İslam, ben sana teslim oldum,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!