Tefekkürlerin coştuğu an,
Meleklerin yere indiği an,
Duâların kabul edildiği an,
Canlıların sonsuzluğa bırakıldığı an…
Uykunun derinliklerinde yatan Allah sevgisi,
Bir tomurcuktur, baharı bekleyen,
Çiçekleri güldür, arının peteğinde,
Tadı ise baldır, düşmeyen dilimizde;
Makamı ise yücedir, Rabbi katında…
Şehitler diridir, yaşayacak kıyamete dek,
Bu zulüm, işkence bir gün bitecek,
Akıl denen varlık; nerdesin, kıyıda mı, köşede mi?
Emperyalistlerin, acımasız, dikenli kucağında mı?
Başta mısın, ayakta mısın, yoksa kasada mısın?
İnsanlara özgürlüğü yasaklayan, yasada mısın?
Yozgat’ın bağrından çıkan ilim adamı,
İl il, ilçe ilçe, köy köy dolaşan ilim adamı,
Vazife aşkıyla yanıp tutuşan ilim adamı,
İslam’ı tebliğ için uğraşan ilim adamı…
Akdağmadeni Yaylagül Hocamı bağrına bastı,
Gözler ateş kırmızısı olmuşsa,
Kalp taştan taşa dönmüşse,
İnsanlık utancından fırlamışsa,
Hakikatler ağlar, gözyaşı dökerek…
Zulüm diz boyu olmuşsa,
Kin gütmeyen, insanları seven,
Zulmetmeyip, adaleti yayan,
Kırmadan gönülleri fetheden,
İmam hatiplim, imam hatiplim.
Kuran ve sünnete uyan,
Dünya mı hızlı dönüyor, yoksa ben mi?
Diyeceksin olur mu böyle soru aptalca!
Belki de haklısın, görüşlerine saygı duyarım,
Ben, sana; sen, bana oynayacağız köşe kapmaca.
Her şeyin bir sonu vardır bilirsin ki,
İnsan debelenmekte olduğu hayatın,
Tabanlarında buldu kendini.
Terazinin kefelerine konmayan akıl,
Düşüncesizleri yapmadı mı çakıl?
Uzayla, arzın mânevi alanının sırları,
Bir düğüm olarak kaldı,
Ölümü sık sık hatırlayınız;
Lakin mezarda uyanmak da var.”
İnsanlar da çiçekler gibidir;
Tohumla yeşerir, büyür ve olgunlaşırlar.
Dünyaya en verimli olmaya çalışırlar.
Şura, bura derken bir de bakarlar ki,
Yıllarca dinlere höşgörüyle baktık,
Bize eman vereni göğsümüze bastık
Haince kuyu kazanları da unutmadık,
Tarihten ders alma zamanı gelmedi mi?
Meydan boş, gövde gösterisi tek tek,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!