Baharda çiçeklerin arasına karışan çocuklar,
Yıkık örenin çevrelediği kuru bahçe,
Dünyaları olmuştu…
Gam, keder yok; hepsi de cıvıl cıvıldı,
Uçan kuşlar gibi…
Ürperti sesleri ve oyunlarının kuralları,
Gök Kuyu’nun Yaylasına tavşanlar yuva yapar,
Her biri çebiş gibi olmuştur,
Bir hışıltıyla zıplar yerinden,
Tay gibi kaçar gider derinden…
Mis gibi buram buram toprak kokar,
Uzaklardan Erciyes'in nefesi akar.
Unuttum fakültede atkımı,
Düşündüm, gitsem alır mı vaktimi?
Derken, durdu otobüs yanımda tam,
Hele ne durursun, gitmek için bir an.
Bindim otobüse, şoför baktı gözüme,
Kan soğudu, toprak gözyaşı döktü,
Gözler küçüldü, samanlar kavak oldu.
Gerçekler suya battı, yalanlar sel oldu,
Terazinin kefeleri, iki yüzlülükle doldu.
Nimetler şükürsüz, gözler fersiz kaldı,
Terminalin içindeki kokuşmuş hava,
Dağıtılıyordu, içindekilere bedava.
Hacısı, hocası; keşi, leşi hep bir arada,
Teneffüs ediyorlardı, aynı havayı orada.
Demirlerin üzerine oturan yorgun kafalar,
Boylu boyunca yığılmışlardı, oturaklara.
İman imtihanıdır bu, kolay olmaz,
Sabırsız yaşamda, an dahi dolmaz.
Bu dünyada ölümden kaçmak imkânsız,
İki dünya için de çalışmak gerek…
Dünyanın uçsuz, bucaksız köşelerinde,
Karanlıklar üzerime bir kâbus gibi çöker,
Ayaklarımın sızısı beynimde öter,
Uzaktan dost gibi görünen ağaçlar,
Yalnızlık şerbetini sessizliğime döker.
Kurbağa sesleri, cırcır böcekleri;
Yaz, yazıyla yazlanmaz,
Ilık bir rüzgâr yüzüne akar,
Ötelerin ötesinden kokularını saçar,
Ekinler haykırdıkça haykırır,
Başaklar duâ eder ellerini açarak,
Kuşların cıvıltıları, arada bir hatrını sorar,
Ödüller verildi, davulu çalıp zurnayı fazla öttürene,
İğneyi kendine batırıp da, çuvaldızı başkasına dürttürene.
Ödül almak için, iyice renklerden renklere girmelisin,
Ya da karşındakilerinin rengine iyice bürünmelisin.
21. 10. 2010
Elime aldığım kağıt parçası,
Ömrümün ayrılmaz bir sayfası.
Üsküdar sahilinde haşır haşır esen rüzgar,
Ömrümün gerisine ket vurarak,
Beni savurdukça savuruyordu…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!