Kalmaz, gam kasvet gider.
Değişir mevsimler iklimler.
Lâlezar güler, lâleler güler.
Sen düştüğünde aklıma,
Başlar ferhunde saatler.
Abant’ da munis bir sonbahar günü.
Başlar semaverle çayın düğünü.
Semaver tutuşur, yaprak uçuşur.
Semaver başında dostlar buluşur.
Çay Bakışlı kor yakışlı bir ceylan
Onda tütsülenir onda solar an
Bardakta tebessüm demlikte efkâr
Onda anlam bulur bende heyecan.
Gergef işlerken narin kızlar,
Gökten yere iner bulutlar.
İncecik parmaklar.
Yangın yeri yıldızlar,
İçimdeki yangını söndürür çay.
Bulutlarda çay tadı,
Demliğe atılır çay kara.
Çay kara, baht kara.
Ceylan göze çekilmiş kudretten,
Göz kara, sürme kara.
Günün akibeti gece kara.
Leyla tarifsiz yara.
Çıplak bir namlu gibi üşüyor hayallerim.
Hayallerine hasret titremekte ellerim.
İçimde gül bahçesi ve gülü rana sensin.
Topluyor ne bulursa miri malı.
Bilmem ki ne etmeli ne yapmalı.
Nasıl edip ülkeyi kurtarmalı.
Nedense arsız oluyor vakarsız.
Kendini dürüstmüş gibi satıyor.
İçimize düşerken bir kor gibi pişmanlık.
Sararan yapraklarda hayallerimiz anlık.
Daha çok dokunuyor bu çağlarda nadanlık.
Çaresiz uçuşurken sonbahar yaprakları.
İçimizi titretir esen rüzgâr nedense.
Eskiden kocaman insanlar vardı.
Hakkını veren insanlığın.
Şimdi küçümen insanlar var,
Kocaman rolünde.
Bir de man kamyonlardı yolların kralı.
“dünyada man ahirette iman.”
Tekerlemesiz başlayan bitimsiz bir masalsın,
Günün her deminde.
Ellerimle dinlemekten haz aldığım,
Efsane bazen de.
Geçersin,
Parmaklarımın ucundan tane tane.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!