Bilir misin gülnihâl,
Nedir bendeki bu hâl?
Muhal içinde muhal,
Severim behemahal.
Sen, taze naz fidanı,
Sıladan iz taşır hep telli turna kanadı.
Teleklerinde gelir hayal meyal sevgili.
Damağı ayrı burar gurbette çayın tadı.
Yada kor olur düşer gül ıtırlının ili.
Boynu bükük anların tesellisi ülküler.
Aydınlatır tamu karanlığını,
Işıl ışıl gözleriyle.
Üşüyenleri ısıtır ve geleceği anlatır.
Sıcak yalın sözleriyle.
O,
Hem annedir hem de baba.
İstanbul’a benzeyen edanı sevdim ilk önce.
Işıl ışıldı gözlerin.
Konuşunca sevaplar gibiydi sesin.
Önce beni yakardı nefesin, sonra İstanbul’u.
Hep, erguvanlar açtığında,
Senle İstanbul’da olmak isterdim…
İlk gördüğüm gün hâlâ hatırımda.
Ne kadar saf ne kadar masumdun.
Lacivert kazağın, beyaz gömleğin aklımda.
Benim için hülyaydın, umuttun.
Ama o günleri çabuk unuttun.
Kavrulur dirhem dirhem.
Kahve yüreklere merhem.
Dost meclislerine mahrem.
Kırk yıl hatırı o yüzden.
Bakır cezvede cezbedir.
Kelimeler, göz kırpar yıldızların rüyasında.
İçlerine yıldız düşer göklerin hülyasında.
Birer birer dizilirler hayalde inci misal.
Çiçeklerle açılırlar baharın deryasında.
Bir semavi hüzün müdür aşk
Kırmızı da aranan;
Ama mavide gizlenmiş gizemli yara.
Ah şimdi değişti zaman ara ki bulasın aşkı!
Belki bulutlarda...
Öyle bir çağa geldik,
Gökte ozonu deldik.
Şu kısacık ömürde,
Neler neler istedik.
Elimizde olanın,
Değerini bilmedik.
duyguları hapsedilmiş de çiniye.
bürünmüş büyülü bir sessizliğe.
kadri bilinmeyen bahtsız güzel,
güzelliğin çinicesi mavi lâle.
kıskanır rengini felek.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!