Hazza dair demlerde makamın tınısı çay.
Geceye rengi ilham günün gizemli çağı.
Buğulu bakışların solmayan anısı ay.
İpek kanatlı peri gönle atarken ağı.
Billûr sular dökülür sanki çağlayanlardan.
Ellerinden kuş sesleri dökülüyor,
Nisan tazeliğini kıskanırken.
Gökyüzü hareleniyor,
Güneş mahmur.
Gözlerin ışıyor,
Azizler azizi,
Yur paklar bedenimizi.
Ellerimizden tutar, susar sıcaklar.
Bizi beş vakit yoklar,
Genzimizdeki sızı.
Kirli paslı demeden,
Hep çapraz tutuşta yaşadık hayatı,
Hedef belliydi belli olmasına,
Lâkin; ne gez vardı, ne göz ne arpacık.
Alçak sürünmek düştü bahtımıza.
Tamu karanlığından kurtulmayı umardık.
Katran döktüler üstümüze…
Demliğe arzuhâldir suyu ocağa vurmak.
Susamaktan ziyade bir duygudur çaysımak.
Kar tanesi düş olur ateşin rüyasında.
Buğunun yüreğinde efsane yumak yumak.
Yetimin, garibin hüzne açılırken penceresi.
Boş kaynar hep ocakta fakirin tenceresi.
Ne üstte ne başta var, dert ile çile kaynar.
Hüznü alıp götürsün bayramın her hecesi.
Hortumcunun hortumu, artık tıkansın kalsın.
Karıştırılır su-i zan hüsnü zan.
Dinleyeni mest eder hep ezan.
Bunca telaş içinde gelir hazan.
Uzaklarda kalır artık yaz sesi.
Kiminin gür çıkar kiminin az sesi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!