güneş doğuyor ve içinde sen
sonra ay çıkıyor
ülkem gibi karışıyor beynim
Hey camı cana örtü olan yalancı mekân
Görmez sanır seni yaşam, seni meydan
İlleti hayat zillet bir mekan gibi bu can
Kırılır vakit dem faslı herc ile her an
Kucağımda sandalım, yorgunum az biraz
Bir bardak su isterim uzanamadığım okyanustan
Tuzunu işlerim gergeflerde
Azını da sokağıma düşmüş rüyalara satarım
Bir parça çamurum nasıl olsa kalanı da gözlerime çalarım
Bir bardak önümde
Ne yapsam ne etsem
İçine rakı koydum azıcık kefen oldu
Tırnaktan kendimi akıttım
Kırmızıymışım meğer
Yelkene bindi yüreğim her yanım kurşun
Vur sen de vur ötede sen de öleceksin
Kaçtığım kurşunlar bin nefes
Her nefes sen; ama her kurşun içinde ben
Öldür lakin sen de öleceksin bilmeden
Gözüme yansıyan ağaç bu kadar
Bu kadar mavi miydi tenin
Soluklandığım dünya bu kadar farklı mıydın bu sabahlarda
Seherde sokakta bekleyen toprak bu kadar soğuk muydu tenin
Bu kadar yakın mıydın bana
Bu saatte sil karala
Ağla güvertedesin martılarla
Bu saatte çığlık senden
Kanım köpüklü pıt pıt bu saatte
Bu saatte gözler kısık
Aynadaki ben sükûnetin ıstırabı
Utangaç dağların koynunda
Sahra esmeyen zamanlar
Çay otu fakirliğinde beden
Kara haranıda kaynayan çocukluk
Şırası köpük köpük
Dini bütün değil suya günah katar
Tövbesiz içer, azar azar
Ruhu bedenden bıkkın gözü kaşından
Düşü kabusundan, kalemi kağıttan
Kafir misali örter her cevrini
Beynimden ellerime akan, pıhtılaşmış kan
İçinde hayallerim olan Simen’dir adın, benim ülkem”
Ufak kedilere bir damla süt
Piramitlerdeki ölüme su
Saksıda yeşeren çiçeğe zerre nefes
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!