Sabahın kuşlar korosunu dinliyorum
Bir çağlayanın uğultusu yanıbaşımda
Müthiç bir uçurum sesi
Gecelerin burukluğundan kalma
Yeni sabahlarda yeller sel oluyor
Hangi zamanda, hangi mevsimde
Ayda, günde gelmek istersen,
Gündüzün yada gecenin bir yerinde
Saatin kaçı olursa olsun
Geleceğini söyleme istersen
Çık gel, gir odama
Mutluluk hiç bir yere konmayan ürkek bir kuş gibdir...
Yakaladığını sandığın anda yanılırsın...
Mutluluk sevgidir, aşktır,...
Mutluluk sürünmekte olsa susuzluktan
Sevgiliye ulaşmaktır
Aralandın
Gün gülücükler taşımadı penceremden
Buluverdin karanlığın ipucu kendince
Ve bağbozumu korkularından, uzaklaşıverdin böylelikle
Aydınlığa erdin mi şimdi bilemem
Sunağısın artık yasaklı şölenlerin
Papatya aklığı sevişine sığındım
Fecri bilinmeyen bakışlardan kaçarak
Tutsaklandım ahengine sesinin
Visalinle ısıt beni yak beni
Mavi yeşil baharına kat beni
Sen gideli yar günü ayı bilmez oldum
Yüreğim yürek değil artık bin yara.
İçime işleyen kurşun oldu türküler
Çağrılarımı yıdızlar da duydu yar…
Kanamalı yüreğimin acısı içinde
UÇMAGA KANADIM OL
Ben, ilk bırakıp gittiğin gibi bulacağın o yerdeyim
İçime ateşten damlalar yağdırdığın
Sevdamın matemindeyim
Yitirdiğim gün seni zamanı da yitirdim
Şafak uykularında bir ninnidir
Mavi salkımlı düşlerim
Bıçak sırtında gezinirken yeniden
Kozasını çatlatır en soylu umutlarım
Ufkumun burçlarında masmavi düşlerim
Gecelerin moraran küf mavisi derinliğinden sıyrıl çık
Bütün denizlerin, göklerin mavi aydınlığı sen ol,
Senin olsun güneş, ay, yıldızlar ve dönenceler..
Samanyolu hepten senin olsun
Seni taşısınlar bana ışık ışık...
Sizlerle birlikte tarihin oluşmadığı çağlara doğru bir gezinti yapmaya ne dersiniz? Henüz tarihin oluşmadığı, doğada korku veren ya da güzellikler sunan varlıkların Tanrı kabul edildiği ilk çağlara...
Tarih henüz oluşmaktadır. Bir yurdun kızları birer heykeldi. Mermerden yontulmuş birer heykel.. Güzel mi güzel... Ancak bu heykellerde bir katılık, donukluk ve soğukluk vardı. Bir gün tan basımında güneş doğarken bunları gördü. Bu güzel heykellerden bakışını uzak tutamadı. Beğenip sevmişti onları... Öyle sevmişti ki yakan, kavuran sıcaklığından onların özüne tunçtan renk verdi. Sıcaklığını ve yakıcılığını da...
Bir akşam dolunay ufuk ötesinden daha doğarken bu güzel heykelleri gördü... Kıskandı güzelliklerini için için... Yükseldikçe ufuktan ay daha çok parladı... Heykellerse daha bir güzelleşti... Ay şaşırdı kaldı bu güzellik karşısında. Pes etti ve gülüşlerini heykellerin yüzlerine, aydınlığını onların özlerine altın bir tepsi içinde sundu...
Güneş ve ay'ın yaptıklarını gören gece, kıskandı onları, kızdı güneşle aya. Gece de çözümü zor gizemlilikleri işledi bu güzel heykellerin gönüllerine. Yıldızlar'sa pırıltılarını sundu gözlerinin derinliklerine... Akşam heykellerdeki bu değişiklikleri farkedince, günün yorgunluğunu daha atamadan şaşırıp kaldı. Akşam da ''Ben neler verebilirim'' diye düşünürken ozanca renginin demi ile onların saçlarını boyadı.
Mermerden heykeller gittikçe güzelleşiyorlar, doğa onlara inanılmaz güzelliklerini katmayı sürdürüyordu.
Deniz onlara en seçkin incilerinden iki dizi diş ve en güzel sedeflerinden tırnaklar göderirken onların yüreklerine masmavi sularını katarak kendiyle özdeşleştirdi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!