Gövdemize yağsa da, sayısızca mermiler
Ateşten toplar atsa, üstümüze gemiler
Biz bu yoldan dönmeyiz, davamız ebed bizim
Diri diri yansak da, kaynayan kazanlarda
Topraklara gömseler, dönülmez zamanlarda
Sessiz ve sedasız geçiyor günler
Kulak ver bakalım, ne diyor dünler
Bilmem kaç gün, kaç yıl, yahut kaç asır
Ne önemi var ki, gelmiş özlenen
Kuş tüylü yatak yok, yalnız bir hasır
Sararmış yapraklarınla gönüllere
Onulmaz hüzün rengi katan Eylül
Gelişinle kasvet çöktü şehirlere
Gözyaşı akıttırdın yıllar yılı
Gelişinle kaybolurken gökyüzü
Azabı çoğalır gibi oldu mezarların
Hakikat ikliminin, özlenen safhaları
Sahipsiz! Toz içinde, caminin mahyaları
O hasret çektiğimiz, o nur dolu safahat
Hakikati haykırmak, suçsa, benim kabahat
Sen Filistinli çocuk, seni görünce
İsyan damarlarım kabarıyor
Sonra nefret ediyorum kendimden
Sen minik bedeninle, dünyalara meydan okurken
Bense tutsak kalıyorum
Kendimi özgür zannettiğim ülkemden
Susmak var dostum susmak
Sonsuza varmak için
Bazen öfkeyi kusmak
Yaralar sarmak için
Ağlamak var ağlamak
Onu ne zaman görsem
Buğulanır gözlerim
Dertten yumaklar örsem
Anlatamaz sözlerim
Masal gibi gözleri
Nice güneşler doğdu, şu yaralı gönlüme
Vuslat hayali kurdum, olmaz deseler bile
Bir bilsen, niceleri geldi gitti ömrüme
Tıpkı bir seyyah gibi, gezindim ilden ile
Her gece şiir yazıp, şarkılar mırıldandım
Allah’ım Allah’ım
Affına muhtacım
Allah’ım Allah’ım
Sensiz anlamsızım
Rahman’ım Rahman’ım
On dört asır, bin dört yüz sene ve sonsuz bir nur
Kalmamıştı dünyada, ne insanlık ne huzur
Bis’et yılına doğru, başlayacaktı cefa
Allah diyene yasak, ne tebessüm ne sefa
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!