Bir bedevi bakışı, muhtaç bir damla suya
Yaratanın aşkıyla iner beklediğimiz
Şimdi gebe kâinat, Yûsuf gibi kuyuya
Müjdeyle gelmekte, yâr gibi özlediğimiz
Gül kokulu teninden köprü kurar dünyaya
Tüm ukba karşımızda aşkla izlediğimiz
Bir gece vakti yine
Geldi maziden gemi
Ak türbanlı bir nine
Kuşatıyordu beni
Bu şehir ve caddeler
Gidelim uzaklara
Alıp da başımızı
Mermerden kızaklara
Çakalım taşımızı
Denizler yaklaşıyor
Ayaklardan boğaza, canın çekildiği an
Muhkem bir feryat ile, kıvranır durur insan
Azrail karşımızda, belirir âyan beyan
İmdad eyle bizlere, ey kâinât sultanı
Yatıracaklar öyle, buz gibi soğuk taşa
Şarktan nur gibi doğan, tıpkı güneşe eşçe
Türkü, Kürdü, Arabı; el ele ve kardeşçe
Aynı liva altında, tek beden ve aynı ses
Bu âli kardeşliğe etmeli dünya heves
Karanlık bir gecenin, en onulmaz anında
Bir tabut nidasıyla, en elzem zamanında
Elinde siyah gül ve hasretlikler yanında
Çıkmaz sokak başından, ağlaya ağlaya gel
Gündüze görünmeden, üstünde karalarla
En büyük sevdalar hep en sessizdir
Ve yükselir sükut güneşe doğru
O bekleyenler ki hep çaresizdir
Sensizlikle gelir hayatın sonu
Ben sana yazılmış tek kıta şiir
Çocukluğumun yağmurlu günlerini hatırlatan
Tepemde simsiyah bulutlar vardır benim
Zaman, önümde kanserli bir hasta gibi
Eriyor günden güne buhran nefesim...
Eski günlerimin eskimez hatıraları
Kim bilir nerede şimdi, tükenmez hayallerim
Kulaklarım çınlıyor, geceyle gelen sesle
Gülümsedim bir anlık, umutsuz bir hevesle
Kızılırmak karşımda, bilinmeze akıyor
Bir lahzacık ötede, sanki beni yakıyor
Tıpkı alev içinde, eriyen mum gibiyim
Söndüremez ummanlar içimdeki ateşi
Çöllerde yalnız kalan, savrulmuş kum gibiyim
Var mıdır şu dünyada, yalnızlığımın eşi
Yıllar yılı dolaşmış, dertli seyyah gibiyim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!