Gül kopartılmadı bu gece yaprağı secdeye eğilmişken
Her secde bir sonsuzluk rampası…
Kalemin dişlileri bereket nakli yapıyor kundaktaki benliğe
Billur yamacın çakıl taşlarıyla oynuyor bir öksüz
Bir bayram sabahı uyanan ümitlerle el ele gidiyoruz
İlerliyoruz inanç gemisinde,her yer süt liman
Pırıl pırıl ömür dakikaları bir yerde buluşmuşçasına
Sohbet akıtıyoruz talihli toprağa ve kalbimize
Bayram sabır ile birlikte yaşanır
Göğsü kabarmıştı sıcak asfaltta yürüyen çöp kedisinin
Rafadan ziyafeti tatmak hepsine nasip olmaz hani
Dinle o zaman süt dökmemiş kral sarayını
Bin fıskiyesi vardı kırk yıl hatırı olan
Köşesinden kesilince dile geldi mukavva
Ressam ne güzel boyamış bu bahçeyi ki
Çelik çarmıh değildi ölüme buse gönderen
Süslü davet görmüş mekanlara da bataklık sızar
Kaçanlar merdivenlere küserse suçludur ayaklar
Zümrüt duygular hareketlenir kuyumcu aynasında
Bir değer tığı vicdan nakşını gönderir
Buket insanlık kırılmaz sözlerin emanetidir
Şimdi utanıyor musun baykuş panayırında gezinmekten
Çatısı ısırılmış çadırlar sulusepken
Bir mavi diş lokması gökyüzünde
Şemsiye sıkleti kemiklerini ıslatırken
Arkaya yaslan ayakta duran hikayenle
Neden külkedisi miyavlamaz ay vaktinde?
Bir tılsım ile yolcu ağırlamıştı ihtiyar dünya
Toprak yine filizlenmişti kapanan kitaplara inat,
Akvaryumdaki balıklar duygusallığında ilerlemeyen metanet
Ne sunabilecekti bu koordinatlı insanlığa?
Ey insanlık! Elma kurdunun bile nasibi seni kıskandırırken
Terlemeyen alınların kapital hülyasıydı derdi artıran
Gözyaşları çömelmişti yıkık dökük cumbalar altında
Sünepe kaldırımlarda hissiz bir akşam daha beklemedeydi
Hayatın gerdanlığı bir fikir sunmayacaksa
Kapatmalıydı perdesini, geceden önce gelen gündüze!
Birisi..evet sadece birisi doğrulmuştu toprak üzerinde
“Ölmeden önce ölen” hamlesiyle ileriye atılmış
Sonsuzluğa kanat hediyesini o hazırlamıştı
Gözü utandıran bu rüyada makyaj aramıyordu kalemler
Mıknatıs yardım etmişti özgürlüğe
Alevlerin sönmediği bu ilham okyanusunda
Kalpte parlayan kıvılcımların cesaretiyle uyanmıştı
Hayat uyanmış, gözler gerçek rüyaya doymuştu.
Gürsel ÇOPUR
İğde ağacının yapraklarıyla bir düşleme
Dört mevsimin ruhuna halaskar sunması
Ne enfes demdir ki, inci gözyaşlarıyla
Coşar bin bir üns esintisi
İçindeki kaynayan kazanı söndürmek için
Güvercin gagasındaki devasa yardım
Adımlar vardır toprağın kalbini perçinleyen
Bir can şahikasında sözsüz berceste misali
Bir dalda bin meyve avuçlamak bir ruhun işi
Tohum deryasında inanç gemisi peyke vardiyasında
Emanet geceler güneş terlerine dökülen naz..
Köhne bedenlerin akşamında kömür çirkefi
Nasıl yaşanmışsa terazi külfetinde
Öyle anlatılıyordu yolun kimsesizliği
Sen yok iken semanın altında
Hummalı serenat boyunduruğu bir teselliymiş
Tahtırevan ikindiler çay ile olmuş buhar..
Bırakılmıştı yâr-canan silsilesi bu limanda
Ağlıyorlardı analar-bacılar elamanda
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!