Kırılmıştı çatılar, kırık kalpler ile beraber
Okyanusun çehresine bir sabah damlası uğramamıştı henüz
Henüz serçeler çıkmamıştı kuş saraylarından..
Başak mateminde poyraz esintileri vardı
Takvimler yırtılmış dağlar yerinden oynamıştı
Bir kalp aynası, hala aynı yerinden kırılmıştı.
Kasvetli bulutların çilesi bir avuca sığmıyordu artık,
Hamalların terleri deryadaki balıkları ıslatmıyordu
Bir tuz ile akşam sofrasına kapı dayayanlar vardı
Kapılar hep aynı yönden açılıyordu
Kalpteki kıvılcımın ev sahipliğinde
Bir kalp aynası, hala aynı yerinden kırılmıştı.
Haciz gelmişti asırlık çınarın toprak örgüsüne
Şehzade bardaklarına katre dünyası sunulmuyordu ya,
Kırgın dalında hüzün sıkletine müptela yapraklar
Düşüyordu..düşünüyordu..düşüyordu..düşünüyordu..
Kainat bir terazi ister, her zulüm izmaritine!
Düşüncenin düşmemesi için bir hilkat uğruna!
Bir kalp aynası, hala aynı yerinden kırılmıştı.
Gürsel ÇOPUR
Asrın gözüne mil çekilmişçesine
Damarlarda kan donuyordu
Ağlayış bulutları sisler içerisinde
Duvağını giymişti ümitsizce
Şerit değiştirmeyen yollarla
Boyunduruk eşliğindeki yürüyüştü
Ses çıkartıyor yılların nefesi tahta merdiven
Bulutların saçağında bir akşam hüznü
Künde yememiş bir tablonun arkasındaki güven
Resmediyor beliren hayatı; huzur günü
Söylemek istiyorum kalbimin durağında bekleyenleri
Ses çıkartıyor yılların nefesi tahta merdiven
Bulutların saçağında bir akşam hüznü
Künde yememiş bir tablonun arkasındaki güven
Resmediyor beliren hayatı; huzur günü
Söylemek istiyorum kalbimin durağında bekleyenleri
Ses çıkartıyor yılların nefesi tahta merdiven
Bulutların saçağında bir akşam hüznü
Künde yememiş bir tablonun arkasındaki güven
Resmediyor beliren hayatı; huzur günü
Söylemek istiyorum kalbimin durağında bekleyenleri
Dört iklim zebercet kanat
Yeise inat
Günyüzü serinliğinde,
Tertemiz çehresiyle vicdan
İçten duyulan ses diyor ki: adan
İlerliyorlar bir bataklığın adesesinde..
Sonsuzluk tadında yabancı minerallere peşkeş çeken şifa/lar
Sigorta ise çizilmemiş hayal çemberinde
Sulusepken kem gözlerin miyop rahatsızlığı ise bir davetiye
Üç adım sonra yürümeye başlanıyor barikat topluluğuna…
Sulh mutfağından yükselen dumanlar iştah kapatıyor
Kızılcık şerbetini teselli sayanlar
Bir papatyanın hayatını karartıyor
Baharı heceleyen peteklerin sinesine bohemlik yüklerken
İştah kapatılıyor, karınca kepenklerinin masum tıkırtısına inat
Üçkağıtçı iskeletler dikişsiz cüzdanlara partikül dolduruyorlar
Yakut apoletli bir yabancı basıyor gürültülü çamurlara
Akvaryumdan çıkamayan bir damla sıkleti eziyor gurbeti
Gurbet ki aşk ile ateşte pişirilmiş toprak helezonu
Semaya yükselen bir çift elin gözüyaşlı destanı
Gurbet ki, ezilen cömert yüreğin hazin cümleleri
Kristal yastıklar bir mide düşüncesinden kaçamadılar
Mide.. çatal bahanesiyle aşk süvarisini yere serdi..!
Küheylan durdu ve duyumölçer paramparça oldu,
Bir düalizm yaşadı yorgun beyin ile paslı kalp
Kırlangıç fırtınası deldi aşk tulumunu
Kapanan yaşlı gözlerde bitmeyen teselli:
Batan güneş kamçı yemiş yıldızlardan,
Ve az ötede başka başka kayan yıldızlar!
Gürsel ÇOPUR
Çatlamış asfalttır koridorları
Boynu bükük odaların
Sessiz ağlamalarında
Derdini dinletemeyen
Bir genç kızın duvağı
Ağlamalı gerdanlığında
Bir karınca tahtından savruluyor bu gece
Esiyor gülbank sözleriyle
Bir damla, bir hece gurbet pencereme
Yağıyor ve savruluyor gül tanecikleri
Hücremde bir soğukluk yılların aynasında
Seyrediyorum irkilen güvercinleri
Bir kainat tılsımı gerçekleşiyor ceste ceste
Zeytin dalları salınıyor barış pervazında
Alınteri kaleme takı dağıtıyor bu gece! .
Gürsel ÇOPUR
bir insan gördüm rüyamda
son peteklerimde bal çıkartan
koza sessizliğinde medeniyetin halaskârı
granitleri delen yağmur peykleriyle
kaldıramadığım mezar taşımda
üzerime bir avuç gözyaşı serpen
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!