Bırakılmıştı yâr-canan silsilesi bu limanda
Ağlıyorlardı analar-bacılar elamanda
Hayat koysam adını,
Baş koyabilir miyim?
Özlediğim erdeme,ideale..
Düşler sokağında aradığını
Bulma faslında bir genç..
Rüya rüya adımlar ve bir ayna
kaçıyorlar bulutların ıslattığı sokaklar
ışık küle düştü düşeli,
tunç gagalar yeşertiyordu kundaktaki çığlığı
tül bakışlarla sulanmış her yer
sonsuz nefes bekliyordu ata yurdunda
Aynama bakınca anladım yılların cismini
Beni bende arayan bir ben var iken
Yirmi yıla altı daha eklenmiş örtümde
Kapanmayan tülde ağırlıkta neyin nesi?
Parmaklarda zerre, gözlerde kitap buğusu
Şemsiyemin yağışında akrabaların uzaklığı
Beşikte kesilen ses,tınlamayan nefes
Hayatın kıvamı bardaktaki bir kaşık,
Yudumuna yudum eklenir,boğazda düğümlendikçe
Bütün bu kin lal olmuş çocuk için miydi?
Çıkart ve bir daha giyinme atlas elbiseni
Ey bahçeme zarar vermiş tuzlu sular:
Adını unuttuğum girdap kıdemli okyanus..
Ne çift sözlerin varmış meğer, dalgakıranları küstüren
Çevik ve seyrek hilelerinle pulları fırlattığın
Arkadaşıydı en yakınından hançerlenen
Uzaktan bakamadığı sessiz mutluluğun
Filbahar sallanışıydı bir akşam korsesi
Söğüt baharını sıkmayan ve sıkıştırmayan..
Çitleri sıvazlayan bir ışıldak görmüştü yalaz baykuş
Bir kav hatırına dipsiz yangın değer miydi?
Hercai gece dilimleri sonsuzluk cumbasına bir misafir
Bir gönül dostu ister tatlı bahar badesi
Melamet öksürükleri değişen iklime göre ayarlanırsa
Bir çuvaldız batar zamanın kalbine çığ düşmeden önce
Sübabı açılmış çay sohbeti hasreti..nerdesin?
Heybemde bir, iliklerimde ise bin vuslat
Yağmur damlaları dökülüyor içime hasret yüklü
Bir evden başka bir eve taşınır gibi
Sormuyorlar adresini düşürdükleri bulutsu heyecanlarına
Nahif bir ses eşliğinde ilerliyorlar
Şimşeklerin aydınlattığı kaldırımlarda
Duyuruyorlar varlığı nefesleri yettiği kadar
Belkemiğinde büyüdü Çınar!
Çınara tebessüm yağdıran bahar akşamları toplanmıştı rüyama
İrkildim, yutkundum ve ağladım geçen zamana
Gökyüzüne doğru kalkan tozlar için değil,
Hayal süpürgesinde geri adım atamadığım için
Her temizlik sayfası bana bu cümleyi yazdırmamıştı
Mezar taşımın cumbasında seyahat etmeyeli
Tefekkür bir güvercin kanadı ve taşıdığı helecan iksiri
Kapanmadı gözler bin bir renge girerken
Bir bekçi geldi ayak ucuma
Topraktaki gözyaşlarımı siliyordu hızlıca
İyiliğin anahtarını düşürdü sandım, kızmadım gençliğime!
Akan her damla bana gurbet hatırası
Sırtımdaki labirent adımlı delikanlı ise cabası
Bir şakayık gördüm kaf dağı penceresinde
Dertli maşukun dilinden anlayan bir beşik ile
Mezar yolculuğu aynı yol üzerindeydi..
Çünkü sonsuzluğa gidenlerin ayak izleri vardı orada
Bir kutlu el kainatın özüne kulak kesilmişti
İplik vardı nurlu ellerinde
Meşaleler altın sıcaklığına batırılmışçasına süzüyordu onu
Potada eritilen benlik, bir soru sormuştu aşk meclisine
Aşk, taştığında dile gelir!
Yanmayan yakamazdı sicim olmuş gözlerin aşkını
Aşk’a engel olacaksa bir iplik
Mesafeler ilerlemez, şiraze dağılırdı
Kâinat cetvelinde bir darağacı uzaklığındaydı
Kalbi bağlayan ip, hayatı eritebilirdi
Bu ip, o eve de girmemeliydi!
Bir meczup kırmıştı artık asasını
İsyan kıvılcımları bal ülkesine misafir olurken
İhtiyar dünya fidye veriyordu genç aynalara
Korsan tavsiyelerin sarmaşık kurduğu göz istikbalinde
Bir sütun daha yıkılmıştı kalp atışıyla..
Gözyaşları, kainatı aşk ile sulamıştı.
Gürsel ÇOPUR




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!