Gürkal Gençay Şiirleri - Şair Gürkal Gençay

*
''Nasıl girdin ki buraya? ..
'Hayatı'ma girmek öyle kolay değildir benim...
''Görüyorsun;
bi'bok yok işte...''
!
http://my.opera.com/gurkalgencay/albums/

Gürkal Gençay

(doğallığın eşzamanlı inkârının aine’sinden, gözlerden uzak bir epik sahneden, şakağı gül açmış kapılardan, nisyanın karanlık sularında kalmış camlardan, makyajı yüzünden akan kentin işveli yüzünden, şehrin ışığa batmış hüznünden, ar’ımızdan, hicabımızdan, çok uzaklarda acılar büyüten yoksul ve haylaz çocukların hayatlarından, gölgesiyle yüzümüzü çoğalttığımız mâşukun son sözünden ve ince bir gölge gibi koynumuza giren kara bulutlar içinden /(tükeniksiz bir umutla) şöyle/sine bi haber bekleyip durmak sevgiliden: — “âşk ile sevgiden koruganlar biriktirip ömrün bunca törpüsüne, bir 'merhaba' ile başlayalım yeniden her şeye; yoksa giderek yükselen duvarlarına şümul edebilir melankolisi bir başınalığın…” // oysa bilirim, hiçbir zaman ol(a) mayacağını bu çağrının // kaç vakittir ki bu; kaç kahr olası vakittir ki gömülüp de içinden çıkamadığım... // sular çekildi yâr, / bil! .. / zü'l-karneyn’in ayak izlerine basarak gel iki set arasına; / ki, iyi avcı yaralı komaz avını.../ “kendine âşık olanı incitmek büyüklere yakışmaz” / ölmektir, yaralanmış için çare-î hâl / bil! ../ öldür de bitsin başa belâ bu ahvâl...// ve anımsa çocuk; gözlerime handeli bir fer gibi düştüğünü / ve enser’i çözülü buz ağrısı göğsüm üstüne, bir namlu gibi çevrilen dilime düşürdüğün sözünü! ../ ki, destansı; yeni bir söylenceydi bizim için yaşam…/ suların şarkîsini söyleyecekti kadim medeniyetler ve her şarkı; dokuz felek, dört unsur, dokuz gök olacaktı / ve suyun mülâhazat odalarında, yüzün esmer bir ebrû gibi kalacaktı.../ gâhı burc-u ikizler kalesi, gâhı dérsimî bir sevda güzellemesi, / ki olur da tutarsın ellerimden / ve bu tevafuk, firar eden dikbaşlı dizeleri devşirir müntehirlerin şiirinden. / akşamın nesc’ine giriftar olmuş (nefesi ateşten) bir şi’r havâryâ’sı görürsem (ve haykırırsam çığlık çığlığa, korkutmasın seni yuvadan uçmaya çırpınan kuşlar...) // çünkü şimdi mucizevî dokunuşlara hayat veriyor yaşlı şifacılar / ve mimliyor uzaklardan bir nahiz gölgesinde sakındığı sözümü. / o vakit ben kaç giryan çocuğa mesrur bir gün olurum? ../ de ki bileyim.../ ya da vur öleyim / eyy memat! .. // (başladığım yere dönüp duruyorum hep; ahhh! ..) —ya kayyum! bittiği/m yere tarih at...)




13 ağustos 2009.Perşembe - (öncesi)

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(şol mübareze-i hayat meydanında çetin bir vakt û dem'e kaldık karasevdam; bilir misin? .. / zor ve meşakkatli iştir özlemek seni, hasretini çekmek; / yokuşunu çıkarken suskunun; soluk soluğa, tesadüf etmek / bilsen nasıl çileli müşküldür, / bozulmuş bir anksiyete ile göğsüm gerilmesi; / ki, böylesine zulm ile olan o! .. // peki, gölgemi nerede bıraktım? .. / nerede bıraktım gölgemi? ../ ki; hâlâ yürüyorum, son yolculuğun seremonisinde…/ bir hayli zayi / ve bî'tab bir hayli, taşın sırrına ermiş uygarlıkların hatırası ile mütebessim ve fakat anlaşılmaz bi şekilde tedirgin; ne var-ne yok hepsini, ama hepsini her gün başka bir sürprizle uyanmanın heyecanını yaşatan güz'de, vurup öldürmeden! .. // korkularımın ötesindeki hayâlimsin; biliyor musun? .. // bir yolculuğun serüveni sonrasında aldığım, telâş içre, hayat içinden mütehaddis her vakıadan şi'r çıkarır gibi, dingin ve asude…/ ah! ömrün ceberut törpüsü / ve aşığın nabzını zorlayan kan, / ve cünha’nın yıkandığı büyük su ile halvet olan külhan.../ iki kişiyi asla yan yana taşıyamayan çürük/ lanet köprüsü...// senin damarlarından gadr ile geçen, benimse sabr ile, bakışlarımdan; / ve o, ikimizin dışında tükenen aşk, nasipsizler ve de ekmeksizler…// “ay doğar bedir allah, bu sevda nedir allah, ya benim muradım ver (üç nokta) // artık, rengi sarı bir zamana düşen hüznü ve elbisesi gazel yaprağı son baharı biliyorlar eyy huda…/ sigaranın zararlarını da biliyorlar üstelik…/ ve yüzüne hohladıkları pencere camına ilişiveriyor işaret parmağından bütün söyleyecekleri: / “ya beni öldür allah” // berrak bir havada tüketerek zamanı, uyanıp; karanlık bulutların esaretinde bile bırakmadan belki gri anlara maruz kalır kutsal camegâh / kıyam eder yaralandığı yerden, / ve de kendi ölümsüzlüğünü yadsıdığı bronz kafeslerden.../ su’suyorlar, sus’uyorlar.../ hiçbir iz bile bırakmadan, usul usul ırayıp; tükeniyorlar! ! ! // peki, sen? ../ gerçeğim olur musun? ..)



Sarmal bir ömrün içinde yanıtsız sorudur sensiz zaman.
Adını arayan çocuk sevinciyim sesinin güllenmiş sularında

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(yoksulun hâkir sofrasına bolluksun; ki dünyanın garib-î gurébası ömrünce taam'eylese eksilmez bereketin, /açı-açığı, şefaâtiyle saran bahr û dérya, / hastayı-gamlıyı, yek nefesiyle ihyâ edensin, / öyle uludur ki gövden; bin kervan yıllarca gölgen altından geçse, sâye'si hiç bitmeyen sidre-i münteha suretisin. /bir yoksul derviş'im. / bezm û nûş'iylerim hayâlinle; /ey! sevgili; /bir sen var ki bende, benden içre; / kitab-ı kutsalım, /dinim, imânım; ibadetimsin.)




tanrılardan ateşi çal diyorsun...

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(En büyük ağaç bir zamanlar küçük bir fidandı. En uzun koşular, bir adımla başladı...
“Lao Tzu”)

/ Ve bütün zamanlar; bilge Konfüçyüs’ün arkadaşı.
Bütün hikâyelerimizin ve yaşama dair serüvenlerimizin sığdığı ve bulutları yakan alev dilli alıcı kuş soluğuyla gelip geçtiği, o devasa zaman; bir ''an'' ile başladı... /

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(benz-î revnakını yitirmiş bir mücrim'im; söylemem derd û kasavet'imi lôkman'a dâhi / bildim ki, bu yoksul derviş'in çareî umar'ı sendedir.../ ey! yar / ey kaşına gözüne vurulduğum mihmandar / hanûman'ımdır yürek evin; 'meyman'-ı ahvâlim fi'den âti'yedir...)



âşıksanız,
kara sevdadaysanız,

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(i'md, bediî duygularla coş'olur zaman. / ve biz kılıncı yaşamından uzun olan mektum’lar; / kalelerin koruduğu tarih içinde, zamanın davranışına biat etmeyen bugat-ı mezburun’lardan oluruz; / bir sutaşı gibi kıyısındayızdır tarihin /..bînâsip, ekmeksiz bedbahtlardan oluruz, / ama, ölemeyiz bir türlü.../ bundandır salâbet’imiz.../ ben ki, yürüdüğüm kısacık yolun seyr û seferine çatılanmış göğ altında gecesiz bir yer ararım durmadan; /..hani şöyle, / başlangıcı da bitişi de şems olan; / iki güneşli bir gök yani.../ ve lâkin biri gözyaşı, iki karanlık kapıdır açılır bu hânede; digeri kan! .. / kıyametle başlangıç gibi / ki, bütün kavimler çıplaktır bu samsara ârâf'ında. / ve bu bâb’ın tégannisi, /od urur içimize hayli zaman! ..)




bir hançer saplı durur etimde,

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(ey! bâb-ı kéramet'e gadr eyleyen fecr mâliki; / ey ölüm! ../ rü’yet ile görmüş etmişim; ki sen yanlışsız okursun içimdekileri.../ rahle rahle kreylemişim âlî divânını; bilmişim.../ ol mualla-î târik kapıda bekler amma ve lâkin gidemem teşrinisani zamanı hiçbir yere... / ayazdır... // ve bildiğim bütün iklimler halik-î gümrah'tır.../ bizi bize bırak... // çûn ki nâr-ı tamuğ'a düşmüştür vücud çokça zaman / ve fecr'in iki imdat ateşi gibi yandığı ayn, / sevgilinin gelişiyle sağ ve de esendir...// bizi bize bırak; / ki bu teganni, bu şükr, bu hamd û sena senindir! ..// coğrafyası yeni, tarihi kadim bir rivayetim... / gidemem, gitsem varamam.../ budur ölüm yürüyüşünde yol gayb etmiş dérvîşin son sözü! .. / vesselâm.)





Devamını Oku
Gürkal Gençay

(şimdi; mihman’ım kasved'inen herc û merc olmuş şéb’e /..ağrılarımın / acılarımın boylu boyundan revan'oluyor çapûl edilmiş bi kürd ili! ../ ve sancılıyım iki bahr'a gebe muaveraünnehr misâli, yeis içreyim, ve bir hâyli de ölüme beniz vermiş bir ahvâldeyim…// birden! ../..ama birden; / birden ama! ../..yapay bi nevzuhûr’u koyup gideceğim, kimseciklerden habersiz fî’den kélâm eline…/ ve az sayıdaki âli inayet ve ihsân sahibi manâ-î mefhum; çok ıraklarda bir mahâldeki hışm ile avuçlarını kanatarak kimliğimi bir kebâir û cünha olarak şerh düşecekler tarihe…// çıkmayan canın umudu gibi; ola ki terkib-i nâkıs, kocamış bi dengbej’e méyyâl olur; / yaralanmış ahaliye ve “A” haline acıya değmemiş yanından, kadim bi gülüş olsun için “ah” halindeki şi’r.../ birdenbire kekre bi özlem bulur mülâhazat hanesinde şair. / insanın, doğduğu yerde ölememesi çileli bir müşküldür...// sevdam; /..beni kendinde öldür! ..)


bu dağlar gabbar, soğuk olur güzelim,
tezek yanar kışları dağ evlerinde.

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(vurulmuş bir hayvan gibi saldırıyorum yarama; /..ve yalayarak sağaltıyorum kanayan yerlerimi! ..)



annem;
çözemediğim bilinmezlik girdabında ayyüzlüm.

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(o meshûr ülkede kapkara bi taş varmış; / ki esved-î bir kehribar... / ve fakat o taş nerdedir, nasıldır, filhakika var mıdır, yoksa yalnızca bir söylence olup, aslında yok mudur; kimse bilmezmiş.../ rivayete göre, taşın bulunduğu şehrin sokaklarını arşınlayanlar, eğer (hasb el kader) bu taşa basarlarsa bi daha hiç kopamazlarmış bu kentten ya da (velev ki giderlerse de) ne yapar, ne eder tekrar buraya geri gelirlermiş... / aslında, bu şehre gelen her kes bu büyülü hacer’in peşindeymiş; / / ve bu taşa, yaşlı destancılar, dengbejler, trubadorlar 'âşk' derlermiş...)



Acılarını türküleyip kendini yağ,
Yağmuruna hasret, çöl oluyorum...

Devamını Oku