(mutluluk, hakkını veremediğimiz güzel bir gün gibi uzaklaşır hayatımızdan; kırgın mı, alaycı mı hiç belli değil... / hep geç kalınır; çok geç.../..oysa... ''Songül Düzgün'')
sarı duvağıyla örtüyor güz, anne yüzlü anılarımı.
(lâ-edri! ../ merkad taşındaki kitâbe şeridini vehmeder güneş, / sırçası kırılmadan da duayla taçlanmış niyet uykularına yatılır. // kafanın içinde bi ur gibi taşıdığın şeyin nizâ'sı çün çıkar sessizce siyahlar kuşanmış yedi kat göğe, yerin yedi kat altında durmaksızın kükreyen su. / inadiye’nin karanlığında öylece unutulur, sınırsız- ma’sum ve çırçıplak boşluktaki keffâr’ını taşıyan edra’.../ kendi etini dişler senin için, sonrasızlığı yaşayan âdém-î hikâyesizler. / ve sırça, ve yâd ve kevkeb günbatımının sadâ'sıyla şeb'in ketumluğuna yenilirler. / şol dar-ı fena’nın bütün zamanları zulmetlidir! ../ zulmetli zamanlar kötüdür / güvenle saklandığın içindeki kampın eyvanında bir eey/vah bile değildir/ ki, ateş sönerse, kamp da bitermiş; kampa rûh veren ateşten aldığı yaşama sevinci iri besasa’sı ve onun îşkı ve hayatın bütün hülâsasının ağırlığında...// âbis denlidir.../ o yeğinlikli dem'de âbis denli arar raz û sırrını.../ işte ol menkıbe’den, kâlbe hüsn-ü hat ile nakş eder kanadığı ‘gül’ü bir yoksul dérvîş! ...)
“be lâ ve ene alâ zalike mineşşahidin”
HAYVAN DOSTLARI (Bu ne şizofrenik çelişki dostlar?)
'Bir toplumun medeniyet seviyesi hayvanlarına gösterdiği davranış ve ilgileriyle orantılıdır.' sözünü çok doğru buluyorum.”
Yazıya bu çerçevede girmiş olmam kimseyi yanıltmasın sakın…/ Üzülürüm sonra.
Konuyu yalnızca bu ülkede yaşayan hayvanlarla ve onların yaşadıktan acılarla lokalize etmek gibi (derinliksiz- eksensiz) bir niyetim yok.
(bağrındaki tûrac-ı murg ve hüthütler // ve bâkir köy kuşluklarını gördüğü her inayetli kâlbde, hûşûyla yüzünü güneşe öptüren sabiler, aklı bâliğ merdaneler ve de zenneler.../ ve beyazlar giyinen yaşam ve infak, bereketli mina ve ormanlar, ormanı tezyin eden merâl, haşhaş kozalağı, incir ağaçları, zeytinlikler ve umman kuşları, / ve bir hazire içinde ibrahim’in kanıyla sulanmış mancınık / ve mabetler, yeraltı suları, ve seller ve sorani, gorani, zazaki stranlar, türküler; / / yalvarırım, derd ile mükâfatlandığım duyusal bilgeliğin diyarına bu denli çığlık çığlığa muhaceret eylemeyin. / ve sormayın; kaderin memuru mu yoksa mağlubu mu olduğumuzu. / yolları ne denli sarp ve zorlu olsa da; giderayak başka odaları keşfetmeğe başladığımız bu evde, sizin umarsızlığınız kadar, bu hâkir dérvîş de, bir kozada gibidir; adına “hayat” denilen maklete’de! ..)
sedefkanat güvercinler uçar/ zihnimin algılama biçiminden
kuytu yanıma semah dönen bahara karışmak isterim,
(keşke uzun olsa kollarım; daha nelere yetişmek isterdim.../ lâkin, seni deryalar sahibine emanet etmişim; o sana yoldaş ha, bilesin! .. “Songül Düzgün”)
yaşamın apeiron yüzü / buzdan kabuk altındadır.
konukseverliği başka kaşiflere sunulan sanem,
(Babanın gizlediği şey, oğulda açığa çıkar... ''F.W. Nietzsche'')
Hergün, sokaklarda rastladığımız ama (nedense) pek önemsemediğimiz sahipsiz köpeklerin gözlerindeki mülteci hüznü, eşzamanlı yalnızlığı ve ürkekliği gördünüz mü?
Ve bir an olsun onlarla duygudaşlık kurup/ onların dünyasında yaşayıp, hayata onların gözlerinden baktınız mı?
Yüreğinin duvarlarını zorlayan bir tiz korku ile çöp yığınlarının arasında/ kasıkları zayıflıktan içine çökmüş etten arık vücudu, üstüne çöreklenen tedirginliği-korkusu yüzünden kuyruğu bacakları arasında; bir anne köpeğin bal rengi gözlerindeki üzüm buğusu acıyı hiç yüreğinizde duydunuz mu?
Aklı, şehrin bilmem hangi kuytusunda doğurduğu, henüz gözleri açılmamış yavrularına emzireceği birkaç damla sütü memesine dolduracağı çöp yığınlarının (yemeklerinin) balçığına takılmış bir anne köpek...
Dünyanın yedi harikasından Sfenks’in gözlerindeki elmas ışıltısında (kimsenin tanımlayamayacağı) sevgin,
Babil’in asma bahçelerinde bir üzümün buğusundaki duygusallığın,
Mısır ehramlarının gizeminde saklı hırçınlığın ile ömrümün karalandığı o yaşam defterinde kemikleşmiş birkaç güzel sayfadan biri oldun...
Anamın, bacımın çıkarsız sevgileri bir yana, senin dostluğun ve içindeki yalın sevgin, o bitmeyen-tükenmeyen çıkarsız sevgin bir şeyler öğretti bana bu İstanbul şehrinde...
Senin dostluğunu; içkime, sigarama ve kalabalıklar içindeki yalnızlığıma katık ettim hep...
Sevmeyi öğrendim...
sol yanımdan kan gitmekte gardaş,
sol yanım acımakta...
buralarda yeşil pancurlu,
beyaz badanalı evler olmaz gardaş
bahçesinde kuzular meleşmez.
aşk şarkıları yoktur radyomuzda,
(Güller, laleler, karanfiller bütün çiçekler solar. Çelik ve demir kırılır. Ama gerçek dostluk ne solar, ne kırılır... ''W.F. Nietzsche'')
I
Rabbine yaptığın duayı Rabbin mutlaka duymuş ve cevaplamıştır güzel kardeşim.
Nur içinde yatasın...
ÜSTADIM.............
Üstadım hani bazen olur ya dönüp geçmişe baktığımızda ne büyük değerleri HİÇ'liğin potasında erittiğimize hayıflanır,yanarız.Yine de umutla bir hamle daha yapmaya çalışırız.Tıpkı şu an size ulaşmaya çalışmam gibi......
Ben YARE HASRET,Yar BANA GURBET 02.02.2008 tarih ...
ÜSTADIM.............
Üstadım hani bazen olur ya dönüp geçmişe baktığımızda ne büyük değerleri HİÇ'liğin potasında erittiğimize hayıflanır,yanarız.Yine de umutla bir hamle daha yapmaya çalışırız.Tıpkı şu an size ulaşmaya çalışmam gibi......
Ben YARE HASRET,Yar BANA GURBET 02.02.2008 tarih ...