Gürkal Gençay Şiirleri - Şair Gürkal Gençay

Gürkal Gençay

(benim burada da, başka başka yerlerde de önemsediğim ve üstünde durduğum şey; insanın (böbürlenerek iddia ettiği) o zekâsının, “kötücül” bir zekâ olmasıdır…/ bu zekâdır ki; / kullanıcısı, (tüm hayvanat név’i’ne dâhil) ölü kedi, köpek, kuş, börtü-böcek (ve dahi, insan) “koleksiyon”u yapmaktan âr etmez…/ asıl “edep” / -“edeb yâ HÛ! ..” dedirtmemektir; / amma ve de lâkin; bunu bilmez! ..)



Her sabah, (işinize giderken) çoğunun yüzünü bile görmediğiniz sokak hayvanlarına yiyecek taşır durursunuz...

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(sevgiyle bağlı değilsen, nefretle düğümlenmişsindir…)



Sahipsiz; binlerce sokak hayvanı...
Sahipsiz binlerce çocuk.

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(Tek önemli vakit vardır, içinde bulunduğunuz an... O an en önemli vakittir; çünkü sadece o zaman elimizden bir şey gelebilir... En önemli kişi, kiminle beraberseniz odur, zira hiç kimse bir başkasıyla bir daha görüşüp görüşmeyeceğini bilemez; ve en önemli iş iyilik yapmaktır,
çünkü insanın bu dünyaya gönderilmesinin tek sebebi budur...''' Tolstoy'')




Devamını Oku
Gürkal Gençay

(seni beklemek; ölmek ile olmak arasında bağır-çağır, bütün bir ömrün sığdığı iki nokta ve durmadan yenilenen berh û dar ile bir gönül kapısı önünde... / seni beklemek, ki ''Yükseltilmiş göğ, kaynatılmış bahr âşkına, sabırla bu cidâl yerinde... / gâhı namazından gafil sarhoş, gahı cennetü'l-me'vâ'nın yanında ser-î hoş / ve yokluğunla da bir hayli tammat içinde, / âşk ile lânetlenmiş şehirlerin uzak ve yoksul banliyölerin karanlığına düşen siluetinden, meskûn mahâllerin herkesten gizlediği zina veledlerine kol kanat geren şehir efsanelerine kadar.../ beklemek seni.../ velev ki şehrin içinde at koşturan bir koçeroyum./ geceden sabaha, yüzünün atlasında tutuşan mazinin hüveyda kıldığı izleri ve şarkın görkemiyle salınan teşrin-i evvel çiçeklerini topluyorum./ seninle aynı göğ altında soluk alarak ve görerek gözlerinin içinde bidayet’i ve nihayeti…/ seni beklemek; / ki bir kavmin derdini taşıyan mistik ezgiler ve ber-dâr edilmiş bi mezopotamya tutuşurken bir külhan hûtâme’de, biz ölüme gidenler hûşû ile selâmlıyoruz seni; / biz ki, masalları ile müsemma şehr'in ortasındaki flavium'da, ölümle bitecek kanlı bir dövüşte, / biz ki kızıl kumlara çıkan suskun gladyatörler; selâmlarız iki dudağının arasındaki arenayı her ölüşte! ../ öyle beklemek işte seni; akıldan, fikirden soyunarak.../ kolay mıdır sağ çıkmak bu masaff içinden, / bilemezsin, sana tutunamamanın nasıl çoğalttığını içimdeki cesetleri, çoğaltığı korkuyu; bilemezsin.../ korkular, giderek işlenir ışığın fitiline ve adı âşk söylenen kâdim mabedlere / ben ise seslenemem dâhi, yaşadığın 'beyt-i ma'mûr denen o mukaddes semte.../ hani beklemek çıldırasıya, geberir gibi yani, çıldırasıya beklemek seni.../ gül tenindeki esmer coğrafyada; ölü ve esmer ve öksüz ve gülüş yitiren çocuklara söylenen ninnilerin yumuşaklığıyla, / bekler gibi beklemek.../ bütün inançlardan münezzeh rüzgârlar kadar müsterih; / beklemek seni; /
geceye, gündüze, yedi yöne, dört iklime meydan okuyarak! ..)



Aşkımızı gizledik illegal yarasına “tayf”ın

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(anneler; her şeyi görmeseler bile, kâlpleriyle duyarlar...) Ostrovski



annem,
o lanet hastalığın pençesinde

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(yitip giden annemin toprağıdır, “vatan” toprağım./ o yüzden, sesim gür çıksa da yüzüm yıkıktır. / o yüzden kara, kuru ve de kavruğum / ve haymatlos’um o yüzden! ! !)



hayvanların sadık ve hüzünlü bekleyişinde
öldü Procris;

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(bu yalnızlık, bu kayboluş ve her akşam kızıla boyanması şehrin; dudaklarımıza hep bardağın kırık tarafının denk gelmesindendir.../ ve nektarını içtiğimiz aşkın, siyahlar giyerek saklandığımız leyl içinde, bir serçe gibi ürkek ve tedirgin yüzümüzü hep sobelemesindendir...// kayboldukça “ebe” olduğumuz bir hayat... / ne garip! ..// o hâlde, hangi müntehir şairle paylaşmalı izimizi? ..)



bir melek müjdesi uçurursun
gökyüzüne

Devamını Oku
Gürkal Gençay

derin kuyuların sessizliğiyle,
yarım kalmış türküler
ve bir acı söylence bırakıp geride
tanık oldu Şehr-i Manisa;
bir yoksul köy hikayesine.
ve gözyaşlarını uçurdu Niobe

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(aşk; dokunursam, kendi ölümsüzlüğünü yadsıyan tanrının gözlerinde hüznün mahyası, dokunmazsam içimde eli kanlı eşkıyadır uykusuz./ ben ki, vicdanın trajik çabasıyla hat olmuş mısraya hesap veremez oldum; kendime tehlikeyim; / ellerim, anne yitirmiş sabilerin yüreğinde enikonu büyüyen acıya bulanmış, alnım enbiya seccadesinde parça parça, çocuklarım öksüz, çocuklarım bir hazire içre yarınsız, türkülerim yitik ve boyumdan uzun, aşkın mütemmim cûz’ü olan ayrılığın kılıncı! / eyy! dérsimî cemâl ile gönül soframa nüzl eden âşk.../ senin başladığın yerde ben bittim bidayetten nihayete, benim başladığım yerde ise sen! ../ üstelik kalbîmi sende sınamış durmuşken, / ezelden ebede yanıp da, kül olamayanlardan eyledin beni! ../ ben ki, en çok bilinmeyenli denklemlere denendim her büyük günahın arefesi. / bil sevgili; bu yoksul dérvîş için sevdan {yüksekten düşer gibi} bir nirvana huzuru. / artık gömdüm yas-ı mâtem içindeki toprağa, kırılmış kılıncımı! / şimdi gidiyorum bu şiirden ve de girdiğim her mukalete hâl û ahvâlinden.../ seni her an düşünüp, olmadık bir zamanda gelebileceğini düşlüyorum; ki artık, o vakt û zaman hiç gelmese de olur! .. / her gelmediğinde sen; illegal bir yüz gibi düşüyorum doru atların terkisinden. / tutunuyorum; çokça zaman ömrün törpüsü umudun sağrısına. / şimdi gitmeliyim çocuk; / düşlerimde bekliyorsun.// atlar huysuzlanmasın! ..)




soluk almak değilmiş yaşamak,

Devamını Oku
Gürkal Gençay

(âlem-i sagîr'in hâkîkate ve âşka ric'ât edişi, bu kuyruklu dervişlerin yaşadıkları sevgiyi örnek almaları ile mümkün olacaktır.../ bu âmentü; aklın ötesinden, yüreğin derinindendir! ..)


KURBAN BAYRAMI


Devamını Oku