(Hiç kimse doğuştan çirkin olanları suçlayamaz, ama herkes idman { düşünce } eksikliği yüzünden vücutları { beyinleri } çirkinleşenleri suçlayabilir... ''Aristoteles'')
(Danışmanların en akıllısını bekleyin: Zaman! .. ''Perikles / MÖ 495-429'')
Kâhta...
-“Ay! .. Bacağı acıyor herhalde, üstüne basamıyor...”
Panikle, telaşlı bir çığlığa sığmıştı bu sözler.
Bir sokak köpeğiydi... İstiklal caddesindeydi... Gecenin rengince kara tüyleriyle ve insanın içini acıtan gözleriyle açlığın, karanlığın, soğuğun ölümcül ürkülerinden korunmak için sığınmaya uzatmıştı başını avuçlarımıza.
Sevgiyle bakan gözlerinin kuşattığı mutluluk dokunuşlarıyla arka bacağındaki derin yarayı ıskalamıştık bir hoyrat miyoplukla... Oysa filozofça bakışlarıyla acısını göstermeye soyunmuştu.
Bizim gözlerimizin kör noktasına takılıp kalan cerahatli topallık, yüreğinin bilgece havuzladığı bir çiçeğin dikkatine takılıyordu...
..öyle bir çiçekti ki bu, gönüllerin durgun sularında yeşeren kökleri sevgiye kadar uzanıyordu...
(Yeteneklerin en fazla geliştiği zaman, insanın bütün bir dünyayı { fikirleri } karşısına aldığı zamandır... ''Marry Wollstonecraft'')
“Bütün renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler”
Onu bir caddede yatarken bulmuşlardı.
Gözlerinde yaşama tutunma canlılığı yoktu. Feri yoktu…
İnsanlar meraklı bakışlarla seyrettiler onu.
..korkuyordu…
(hayatın, insanı yaraladığı durumlar olur çokça. / o zaman, kendi içine kaçış önemli bir çıkış yolu gibi gelir; / yani, kendi içimize kapanış! .. / bu hâl,bir anlamda insanın kendi (ulaşılmaz korunağına) kapaklanması gibi bir şeydir; ki adeta dizlerinin üstüne çökmüş, alnı secde eder gibi toprağa gelmiş/..güçsüz, kuvvetsiz, teslim olmuş bir zavallı, ya da bir cenin gibi... / böyle resmetmişimdir hep o psikolojiyi... (tecrübeyle sabit, kendimden biliyorum) bu hâl û ahvâl, kişinin annesinin karnında iken kendini huzurlu ve güvende hissettiği fetüs hâlidir / ki aslında bu, (oldukça etkili olan) bir korunma şeklidir... o biçimin ardındaki mânâ teşrih edildiği vakit görülen: cenin hâline indirgenmiş, acz içindeki insanın, (bir méâlde) yeniden doğacağı, yani hayata tekrar kaldığı yerden katılacağı zamana kadar kendini onarma, yeniden var etme savaşımına katkı sunacak bir prosesin gerekliliğidir... / hani deriz ya hep “zaman en büyük ilâç” diye.../ san ki, bu süreç bir bakıma, zamansallıktan arınmış erbain’dir.../ ve, bedeni tokluklardan, gülüşlerden, uykulardan utanır olan, yaşadığı o kırılma noktasından sonra, ârz û âcuna dair hiçbir şeyi kaldıramayan insanın, ister “çile-î merdan” olsun, ister “çile-î zenan” / bir anlamda, ‘simûrg-u kaknûs’ün kendini küllerinden yeniden yaratması gibi, bu kez kendini kendinden doğurma vaktidir... hâl bu ki; bu ‘kötü’ dünyaya bir çocuk getirmek ne kadar doğrudur? .. sözün vesselâmı; / içinden çıkmamalı hiç insan... ölmek için, insanın kendinden daha iyi bir mezar yok çünkü... ! beni bir daha doğurma anne! ..)
ağustos on yedi.
ışığını içinde sakladı çiminigaga,
ve biz yürüdük geçtik karanlıktan kanatarak dizlerimizi
Hayvanlara “gerekenden fazla” ilgi gösteren insanların; sömürüye dayalı emperyalist sistemin, pazar ekonomisinin, çıkarların, savaşların, ölümlerin ve diğer (insan kaynaklı) acıların türdeşlerine dayattığı olumsuzluklar karşısında aynı duyarlılığı göstermediklerini ve bu anlamda bir nevi çifte standardı sergilediklerini anlatmaya/ vurgulamaya çalıştığınız yazınızı maalesef üzüntüyle okudum.
Ve yazınızın sonuna geldiğimde ise, ne kadar hazin bir ülkede yaşıyor olmanın acısını bir kez daha yüreğimde hissettim.
Köprü üzerinde gördüğünüz, dans etmeye zorlanan zavallı ayıya ve buna benzer diğer “dansçı ayı” olaylarına “devlet el koydu.”
Ve köprü üzerinde dans etmeye zorlanan ayı diğer kardeşleriyle birlikte (söylediğiniz gibi) “Karacabey”e kampa gönderildiler eleştirdiğiniz “uygar” insanlar tarafından.
Koparıldıkları doğal yaşama yeniden adapte olabilmeleri için rehabilite edildiler.
(aydınlık istiyorsan, karanlığa ihtiyacın var demektir...)
“EŞBER YAĞMURDERELİ’ye”
(Zeki insanların mutlu olmaları, hayatta görülen nadir şeylerdendir... ''Hemingway'')
Bir akşam...
(öyle vakt û zaman olur ki, -bazen- kendimin bile kendime kalabalık geldiğini hissederim./ melâmi dervişi gibi. / yalnızlık isterim, kapanıp da çilé-î merdan hanumana./ belki de, ikinci, üçüncü kişiler mutluluk için sadece sebeb./ belki de gözbağcılık yaratıyoruz kendimize./ bir illüzyon./ bilemiyorum./ ki, eğer öyle ise; bizler mutsuz olacağız./ ve mutsuzluğumuzun kaynağı da, aslında kendimize ait bir hayatımızın olmaması olacak! ..)
Rabbine yaptığın duayı Rabbin mutlaka duymuş ve cevaplamıştır güzel kardeşim.
Nur içinde yatasın...
ÜSTADIM.............
Üstadım hani bazen olur ya dönüp geçmişe baktığımızda ne büyük değerleri HİÇ'liğin potasında erittiğimize hayıflanır,yanarız.Yine de umutla bir hamle daha yapmaya çalışırız.Tıpkı şu an size ulaşmaya çalışmam gibi......
Ben YARE HASRET,Yar BANA GURBET 02.02.2008 tarih ...
ÜSTADIM.............
Üstadım hani bazen olur ya dönüp geçmişe baktığımızda ne büyük değerleri HİÇ'liğin potasında erittiğimize hayıflanır,yanarız.Yine de umutla bir hamle daha yapmaya çalışırız.Tıpkı şu an size ulaşmaya çalışmam gibi......
Ben YARE HASRET,Yar BANA GURBET 02.02.2008 tarih ...