(dağlarda “mem u zin” idiler./ koyaklarda destan, dargeçitlerde hılbéste, zozanda türküydüler/ parçalandılar, asimile edildiler/ ve direnmenin bedelini ölümler ile ödediler.// tanrısal merkezlere koydular güçlüler kendilerini/ ve aynılaştıramadığı bahçelere “öteki” dediler./ kafatası avcılığı, türcülük ve inatçı bir istilâcılık; onurlu insanın giymeyeceği bir kirli çul,/ hiçbir ülke, mutlu bir evden daha iyi değildir Oğul! ..)
-I-
(minik kuzu; henüz sarılamadan memeye/ ve anne koyun daha doyamadan bebeğe/ adandı bir kanlı sunakta/ habil’in efendisine./ ilâhlar “kan” diyordu/ ve devirip kâbil’in meyve sepetini/ habil’in üç günlük kuzusunu istiyordu./ bir tanrısal fitne, ilk cinayeti tarihe/ ve kardeşi kardeşe düşürüyordu./ üç günlük kuzuyu katleden habil mi,/ yoksa kötü olan/ kardeş katili kâbil mi? ../ işte, yaşamın ipucu burada saklı, cevabını mutlaka bul; / tanrıları / kulluğu kabul edenler yaratır Oğul! ..)
(parçalanan kana dönmüş denizi; şimdi hangi ressam, hangi tuvale düşürebilir! ../ kararmış kanın rengi ve varlığın kutsi feri yerine, gözbebeklerine sinen lâin barut kokusunu / hangi paradoksal öfke, hangi başıbozuk ayaklanması düşürebilir tarihin onmaz mitolojisine. / kâr etmez artık yüzdürsen de, çatalağızlara sakladığın gemileri/ ve tutuştursan kendi çocuklarını yutan bednam denizleri. / kâr etmez / ki geçmektedir zaman, adını verdiği soykütükçü şövalenin gölgesinde. / artık nafiledir, altın çağ ve yitirilmiş cennet söylencesiyle muştulanan şarap / ve / zer-î sikke ve de pul / unutma ki, gem vurulmuş kutsal dehşetin çatışkısında / kan; / kanla yıkanır Oğul! ..)
Tren yolculuklarını oldum olası sevmişimdir...
İster şehirlerarası olsun, ister banliyö trenleri olsun, bir başka lezzeti getirirler hakir yürek soframa.
İstasyonlar, her ne kadar şehrin içinde olursa olsunlar, adeta çok uzaklarda ve terkedilmiş gibidirler. Peronlarda, insan kalabalıklarına rağmen bir kasvetli yalnızlık kol gezinir ve gündüz saatlerinin ışımaları, gecenin renkli neon ışıkları, reklâm panolarının, sokak lâmbalarının gösterişli aydınlatmaları peronların hüzünlü karanlığını süpüremezler.
Merdivenler her ne kadar “yürüyen” olsa bile, sanki taş basamaklardan tırmanılıyor gibidirler.
Şehirlerin vücudunda bir doku uyuşmazlığı misali gibidirler. İnsanlar mecbur olmadıkça trenleri hatırlamazlar, bilmezler. Ama; hep kalabalıktır peronlar ve hep yalnızdırlar…
Menemen'de Kubilay'ı katlettiler! ..
Onun genç bedenini alçakça, hoyratça yaraladılar, ayaklar altında ezdiler.
.... ve çaresizce çırpınan bedenini iplerle bağlayıp, yerlerde sürüklediler.
Kurtulmak istercesine çırpınan yüreğini, acıyla bakan gözlerini hiç görmüyor gibiydiler.
Kan bürümüş gözleriyle, salyalar akan ağızlarıyla ve hayvani öldürme güdüleriyle sanki kudurmuş gibiydiler.
Rabbine yaptığın duayı Rabbin mutlaka duymuş ve cevaplamıştır güzel kardeşim.
Nur içinde yatasın...
ÜSTADIM.............
Üstadım hani bazen olur ya dönüp geçmişe baktığımızda ne büyük değerleri HİÇ'liğin potasında erittiğimize hayıflanır,yanarız.Yine de umutla bir hamle daha yapmaya çalışırız.Tıpkı şu an size ulaşmaya çalışmam gibi......
Ben YARE HASRET,Yar BANA GURBET 02.02.2008 tarih ...
ÜSTADIM.............
Üstadım hani bazen olur ya dönüp geçmişe baktığımızda ne büyük değerleri HİÇ'liğin potasında erittiğimize hayıflanır,yanarız.Yine de umutla bir hamle daha yapmaya çalışırız.Tıpkı şu an size ulaşmaya çalışmam gibi......
Ben YARE HASRET,Yar BANA GURBET 02.02.2008 tarih ...