Siz denizden aldınız onu
denizden.
Balık sırtı gibi birşeydi
gördüğünüz.
kâh kaybolan,
kâh görünen.
Güneş vuruyor kalemime.
Kalemimin gölgesi;
anlaşılmazı zor bir pandomim
sanatını icra ediyor.
Ben biliyorum
ve anlıyorum,
hem ağlarım,hem giderim
derler ya eskiler
hem ağlarım,hem kanatlarımı
açarım
göçmen kuşlar
gibi
Rüzgarı bekliyorum
................................
İnan bana
avucumda tuttuğum
şu küller
yanabilecek olan hiçbirşeyin
Yine sen aklıma geldin
bu akşam.
Çok zaman oldu
senli akşamlardan yoksunum.
Mırıldanıyorum
kendi kendime
hafif hafif okşuyor
uyuşmuş bedenimizi
tatlı tatlı esen rüzgâr
kurulmuş çilingir sofrası
yanında balığı rakısı
geliyor hışırtılar halinde
İki çeşit sosyal devlet vardır:
1-Anayasalarında sosyal devlet olduğu belirtilenler
2-Anayasalarında sosyal devlet olduğu belirtilip bunu gündelik hayata yansıtan devletler
Durum böyle olunca bizim reel anlamda sosyal devlet olduğumuz elbette tartışılır.Gündelik hayata yansımayan,pratikle hiç alakası olmayan bir sosyal devlet düzeni.
Tabii devlet denilen aygıtın bunda kabahati yok elbette.Çünkü onun işleyiş düzenini kimlerin ne yönde tesbit ettiği malum.
Aslına bakarsanız sosyal devlet kavramı sol literatürün ürünüdür.Doğası gereği de bunu büyütüp geliştirecekte yine bu kesimin sorumluluğundadır.
sevdalı olanın kanadı kırıktır.
boğazda,
bir kış mevsiminde,
herhangi bir rıhtımın kenarında,
tünemiş;
kanadı kırık martı gibidir.
poponuzla makam koltuğunun
temas noktası milattır
o saatten sonra
aklınıza ve hayalinize
gelemeyecek bir çok şeye
temas edersiniz
Kalemimin ucunun yasal kımıldanışları
değildir bu şiirler; ben iflâh olmam.
Sözüm ona iflâh olmuş bir toplumda,
söylediklerim ve konuştuklarım,
yanlış işler yapan,
olmayacak ara caddelerde dolaşan,
Yasanacaklar mutlaka yasanacak.