Gözde Hatiboğlu Şiirleri - Şair Gözde Ha ...

Gözde Hatiboğlu

Kimleri ağlattım da yaşantıma ayaz vurdurdun yaza gebe baharda
Işığını söndürdün gecemin, görünür sandığım yaldızın silindi
Ellim kolum bağlı, dilim tutuk bırakmanın sebebi ağırlığı mıydı benliğimin
Bir vurgun düştü içime de ses edemiyor aşk kendine bile
Dayanamıyorum işte söyledim,
Nefessizim, kimliksizim bir de sensizim

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

Nedir şimdi zaman dediğin..
Bakınca dönüp arkana yaşanmışlıklar yalnızlığında yanındalar..
Buruk ama emin bir gülümsemeyle yad ediliyor bir zamanlar tutkuyla yaşanan aşklar..
Evet sorguladığın zaman, kim bilir neler geçiyor..
Farkında olmadan tüketiliyor duyumsananlar..

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

Kendime battığım
Yalanlardan kaçtığım
Başıboş duygular içinde
Gergindim sessizliğinde

Yok işte

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

Beni parça parça yapan bu eylül gecesinin şahidi sen misin
Ayaklarımı yerden keserken kan kusturmayı becerebilmek nasıl oluyor
Yıldızlar kayıyor üstümden sen ağırlığınca gözlerimden düşüyorsun
Şiirlerim kırılıyor sonra orta yerinden
Kapılara dayanıp merdivendeki ayak seslerini arıyorum senmişsin gibi
İlahiler geliyor uğultu halinde uzak yerlerden

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

Sende kaldım, durdu zaman..
Bir aşk büyütüyorum zamanın arta kalanlarından..

Sevdalandığımsın sen, düşe kalka ve korkak..
Bağlandığımsın sen, sessiz sessiz ağlayarak..
Durdu zaman, yanılmadığım hislerin eşlik ettiği bir dansla..

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

Hüzün var elimde
Ve özlediğim ne çok zaman
Yalın bir aşktı içimdeki
Şimdi boşluk bana kalan

Adını adımla söylediğim

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

Çok şey söyleyesim var ama biliyorum hiç bir şey söylememeliyim sana. Çünkü sen sadece dokunansın yaralarıma tuz misali. Duruyorsun, anlıyorsun belki ya da hiç anlamıyorsun. Susuyorsun, sen sustukça benim içimde patlıyor mayınlar, bir delilik hali oluyor sanki aklımı başımdan alan. Üstelik çok iyi biliyorum senle iligili değil. Çocukluğumda kaybettiğim oyuncaklarımı arıyorum galiba. Sen telefonu açmıyorsun, kapı duvar oluyor ya da başka bir odada. Fark ediyorum ki ben gerilemişim gerilemişim, küçücük ve savunmasız kalmışım. Kendimi bulduğum yerde gözüm yaşlı bir pencere önündeyim. Yoldan geçen arabaları sayıyorum, anne ve babası tarafından vaatlerde kandırılmış küçük bir kız çocuğu oluyorum. Bekliyorum, kimse gelmiyor. Kocaman bir yalnızlık oluyor sonra, içine düşüyorum. Kimse kurtaramıyor beni, kendimce yollar buluyorum işte, tam da orda ben en temel şeyimi, güvenimi kaybediyorum.

Belki sana gelene kadar farkında olmadım iç dünyamın, ya da kaçtım farkında olduğumdan bile fazlaydı çünkü yükü. Güvensiz bağlarla güvenli görünen ilişkiler yarattım. Kendi krallığımda, kendi kurallarımla, aşka bahane yaşantıların sonunda gördüm ki kalbimden uzaklaşmıştım. Hatta o kadar büyüktü ki korkular hem kendimden hem de sevdiğim şehirlerden kaçmaya hazırdım. Nasıl öfkeli bir hal şimdi anlıyorum. Seni ilk fark ettiğim yer de aslında öfkelerimin tam ortasıydı. Çakıl taşlarıyla dolu bir sahilde yürüyordum ve ayaklarım yara bere içindeydi, kalbim ağlıyordu. Sen minik bir cam parçasıydın, bir an üstüne güneş vurmuş, doğunun gözlerimi kamaştıran ışığıyla parlamıştın. Şimdi sözcüklere sığmayan bu tasvirime bakma, bir saniyeden fazla değildi o an. Sonra gece yarısı oldu, ışığın söndü, belleğimin karanlık odalarında kaldın, unuttum.

​ Hızına yetişemediğim zaman, cesur tavrılarıma rağmen eksikliğini fark ettiğim güven, hızlı ve kararlı planlarla hayat değiştirmem, insanlara aldığım mesafem, daha güçlü daha mutlu ama daha az duygulu hallerimle bugüne geldim işte. Aşka küskündüm bir de. Hayatıma, en çok da başka hayaller peşindeyken, gider ayak yaklaştırmama kararı almıştım. Gardiyanlar kalp kapımdaydı. Zaten kapıdan geçen sadece birkaç kişi olabilmişti. Şimdi emir büyük dedim kendime, kapa kalbini bak önüne. Bir divan vardı ama uzandığım, tüm gardiyanlarımın savunmasız kaldığı, güvenli bir geleceğe dair umut veren, sevgiye kapını aç diyen, güvenli bir alanda bir divan vardı senden önce. Sonra sen geldin. Gitti gardiyanlar.
​ Şimdi durduğum yerden bakıyorum, bir tuhaflık var. Kalbim açık kalmış, sen yoksun, gardiyanlar yok. Ben nerdeyim? Aşk bildiği oyuna hazırlanıyor, sevemeyeceğim yerlerdeyim. Pencerenin önünde oturmuş gözleri yaşlı halimle geride, yıllar öncesindeyim. Kandırılmış, yalnız ve güvensizim. Söylediklerine inandığım sevdiklerimin, davranışlarındaki tutarsızlığa şaşkın haldeyim. Ağlıyorum. Ağlıyorum. Ağlıyorum. Hiç mi bitmez gözyaşı. Sana bağlıyorum belki kaygıları, sana sarıyorum belki sözümü yükselttiğim konuşmalarda. Derdim sen değilsin oysa, farkındayım. Sen neyin farkındasın bilmiyorum, ilgilenmiyorum. Sana kaygılarımı anlatışıma da şaşıyorum. Nasıl bir yakınlık sana duyduğum, anlayamayışından biliyorum oysa gerçek olmadığını.

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

Sıcağın ortasında beden sanki ruha yabancılaşmış
Düşle gerçek arasında gidip gelen yarı uyanık bir hal içindeyim
Arada dalıyorum derinliğine uykunun
Geri gelişim gerçeğe şapka çıkaran geçmiş bir yaşantı ile

Ah çok zaman geçti üstünden

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

Sorulmamış sorular vardır. Cevabını bildiğin sorular. Korktuğun, duymaktan kaçtığın, duymadıkça yok saydığın cevapların soruları bunlar.
Sohbet arasına giren eslerde akıldan geçen, sonra gülümseme halinde başka bir konuya geçerken düşündüğün sorular.
Zamanın durmasını istediğin, tutkulu sevişmelere gölge düşürmek istemediğin anlarda diline düşen sorular.

Bazen cümlenin sonuna eklenecekmiş gibi gelir, ya da bazen söylediğin cümlenin satır altındaki düşüncelere eklenir. Dilinin ucuna gelir gider. Sonra zaman değişir ayrılık vaktidir, başka sefere ertelenir.

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

İnsan bazen en çok ihtiyacı olanın yanı başında olduğunu fark etmiyor. Ne zaman ki eksik, o zaman anlıyor özlediğini, istediğini. Tutkulu ama bir o kadar da acıtan aşk hikayelerinin peşindeyken gözü görmüyor işte. Aşk bitiyor günün birinde, tenindeki çizikleri fark edince ve geriye bir şey kalmadığında, ihtiyacı olanın ne olduğunu daha iyi anlıyor.

Konuşabildiği, gözlerinin içine baktıkça huzur bulabildiği, hayatın her anında yanında kalabildiği, belki bir parça heyecanla karışık, kaç kişi girer insanın hayatına. Herşeyden önce iyi arkadaş olduğun, onu kaybetmekten ödünün koptuğu, hep bir nefes uzakta olsun isediğin, ihtiyacın olan sevgiyi hissettiğin kaç kişi olur.

Aşk mı bu? Eskiden tanımını bildiğimi sandığımdan belki aşk derdim. Şimdi değil. Aşktan daha ötede çünkü bu hissedilen. Yakıcı değil, yıkıcı değil. Zorladığı zamanlarda bile acısı tenini parçalayıcı değil. Yapıcı, sağlam, özenli. İyi ki aşk değil diyorum sadece. Aşkın tanımı neydi artık ilgilenmiyorum.

Devamını Oku