Serviler arasında erguvanlar vardı
Bahardır
Buz gibi soğuk bakardı
İliklerine kadar titrerdin
Yağmurlu sabahları
Gri perdeler kapardı
Bahar rüzgârları ölüm getirdi bizlere
Eriklerin açılışını göremeyecek gibiyiz
Mimozalar çoktan ölüp gitti
Sarılıklarını kaybetti adalar
Dalgalar vuruyor boş sahillere
Sahillere martılar dahi uğramıyor
Çok uzak diyarların Beat gezgini
Dilinde dudaklarında raylardan gelen seslerin özlemi
Şimdi dört duvar arasında kapanmış yorgun bir serseri
İçinde evine dönememenin burukluğu
Şiir geceleri ardından humar sabahların anılarda kalan sarhoşluğu
Dağılmış kağıt ruloları arasında yuvarlanan bira şişeleri
Eksilmiş kitapların ruhu üstümüzden
Kahvelerin tadı kalmamış
Şeb-i Yelda çökmüş üstümüze
Göğe bakıp nâr bekleriz
Uyanır mezarlardan ruhlar
Yükselir ulu bir çınardan
Belli gemileri yakmışız
Hayli yol almışken
Hayalimizdeki rotalardan caymış
Denizler ortasında
Öyle üryan
Ummana dalmışız
Beni al cennetine koy
Dudağında badeleri sun
Vazgeçeyim sahte yüzlerin sahte renklerinden
Sakın uyandırma beni bu güzel rüyamdan
Beni al cennetine koy
Beni yalnız koyma
Sıcak ve sessiz
İstanbul hafta sonu sabahlarında
Birdenbire anılar düşüyor aklıma
Birdenbire sıkıyor içimi
Hesaplar sorgulamalar
Beş minik orkide
Açıldı aniden
Pembe ve beyaz
Elbet narindi biraz
Yaz geçip gitmişti
Anlamamıştık
Al deyip verdim
Bir beyaz mendil
Sil dedim kalbinin tozunu
Olsun kirlensin beyazı
Bir aynayım ben
Bin kilometre derinde
Sarı taşlı bir yoldan koştum sana
Bin kilometre tepeden çaldığım ateşle
Bilirim derya derin
Deniz içredir her gizem
Diz çökmüş eski şehirler
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!