Gökyüzünde yanık bir perde,
Gözlerimdeyse mor bir gölge.
Açan çiçek küllerin arasında,
Gece ne kadar kırılmış olsa da.
Çölde susuz kalmış yolcuya,
Geceyi unutturan bir duaya,
Bir ışık olmuş, girmiştir sıraya;
Kuzey Yıldızı derler onun adına.
İçinden çıkamadığın mahpus hayat.
Senin kurduğun labirent olmasın.
Sensin içindeki en büyük hakikat.
Ruhundaki kıvılcım asla solmasın.
Ay gümüş bıçak gibi deler sanki geceyi,
Ufuk çizgisindeki lacivert duran perdeyi.
Bir damla sessizlik, bir nefes derin hüzün,
Kırgın rüzgarların altında solgun yüzün.
Lise yıllarından kalma bir hikaye,
O her zaman takipte, kızın peşinde.
Her teneffüs bir ihtimaldi sadece,
Sürekli bakardı, şimdi gülümser diye.
Beyaz bir mendil gibi havada sallanır,
Kimisi yorgunluğun koynuna sığınır.
Kimi “Yol uzun.” der, telden düşer sözler,
Gökyüzüne asılmış bin bir mazeretler.
Sonsuzluğun diliyle konuşan meyan,
Gizli bir sabırdır damakta kalan.
Zehriyle şifa olur, sözleri sorgulu;
Kıvrılır kökleri, kader gibi tortulu.
Geçmişin yükünü hoyratça taşır,
Sensizliğin çölünde yürüyen bir seyyahım,
Gözlerinin vahasına varmak, tek günahım.
Bakışın, bin yıllık buzulları eriten ateş;
Sesin, karanlık çağlara doğan güneş.
Mihri Didem nefesinle döner devran,
Aklım mı seni sevdi önce?
Kalbim mi kandırdı yine?
Bu ikilinin çekişmesinde
Soruyorum, rövanşı kimde?
Story atmış, çayına limon sıkıyor,
Altına “ Özgürüm” diye yazıyor.
Beni engellemiş, grupta anlatıyor-
Modern aşk bu işte: susan kazanıyor.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!