Sensizliğin çölünde yürüyen bir seyyahım,
Gözlerinin vahasına varmak, tek günahım.
Bakışın, bin yıllık buzulları eriten ateş;
Sesin, karanlık çağlara doğan güneş.
Mihri Didem nefesinle döner devran,
Aklım mı seni sevdi önce?
Kalbim mi kandırdı yine?
Bu ikilinin çekişmesinde
Soruyorum, rövanşı kimde?
Story atmış, çayına limon sıkıyor,
Altına “ Özgürüm” diye yazıyor.
Beni engellemiş, grupta anlatıyor-
Modern aşk bu işte: susan kazanıyor.
Gözlerin hep uzaklara bakar;
Merak ettim, orada kim var?
Pencere gibi duran sayfada
Açılınca mor renkler sızar.
Palamar gibi sarılırken dalgaya,
Gemi usulca durur, yorgun limanda.
Kopsa zincir, savrulur sonsuz boşluğa
Ben seni bağladım kalbime usulca.
Kıyıdan kopan her bir parça rüya,
Seviyor musun ‘un çiçeği,
Sorulmamış sorular gibi.
Ama nedense bilmez kimse,
Eksilir papatya her seferinde.
Yapışmış pıtırak her sokağına,
Unutulmuş sevdalar duvarlarında.
Dikenli bir şehrin ortasında,
Kalabalık ama kimse yok aslında.
Ne ona dokunup el sürebilirim,
Bir lahza ki sükûtun eşiğinde,
Çizilmiş bakışın, sanki eski bir şiire,
Terin geceye, adeta sürülmüş dua;
Dokunmak ne mümkün, edilir imtina.
Bir mühür dudakların, kırılmayan;
Bir pusulam yoktu elimde,
Ne rüzgarın yönü belliydi,
Ne de fırtına dinecekti;
Ama yürüdüm kendim gibi.
Gece çökene dek içimdeki suskunluklar,
Göz kapaklarımın ardında kalan anılar.
Birer pervane dönüp duruyor sanki,
Yastığımın kıyısında bir gölge misali.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!