yazdım seni şiir diye kalemimden kağıda
dilden dile dolaşan bir şaheser olsun diye
gözlerini çizdim tuvalime
paha biçilmez bir tablo olsun diye
bedenini yonttum taşa heykeltıraş gibi
yokluğunda ona bakıp özlem gidereyim diye
Seni düşünmek:
Bebeğin annesini ilk defa emmesi gibi
-Mutluluk-
Atların bozkırda koşması gibi
-Özgürlük-
Karanlığı aydınlatan güneş gibi
Cebimde param varsın olmasın;
Sigaram varsın olmasın!
Bunları artık dert etmiyorum.
Var sadece bir derdim:
“sensizim”
Senden gayrısını görmez yaşlı gözlerim.
Her günüm farklı geçiyor seninle.
Bazı an sana yazdıklarıma kızıyorum
Bazı an aşkından yanıp tutuşuyorum
Bazı an oluyor sadece seni düşünüyorum
Sensizlikle sen arasında kalıp
sensizliğe alışıyorum
Gecenin sensizlik saatleri
Ruhumun bedenimi terk ettiği
Kanımın damarlarımdan çekildiği
Kalbimin ritmini kaybettiği
Ellerim başımda bir sokak çocuğu gibi
Dudak büküp hayata küstüğü anlardayım.
Gökkubbe şahit içimdeki fırtınaya
Kaç asır oldu, bu kaçıncı perde?..
Bekler dururum güzelliğine hasretle kavuşmanın.
Yeşeriyor topraklarım, tazeleniyor filizlerim
Mutluluktan gözyağmurumun.
Altına serildi cennetinin
Sesin; çın sabah, çın akşam, çın her an, çın, çın
İlaç mı yoksa hangi konçerto bu
Gözlerin; cihannüması kainatın
Kübik mi yoksa hangi tablo bu
Sessiz bir şiirim işte...
İki odalı bir yüreğime neler sığdırdım,
Yumruk kadar kalbimle büyük sevdim,
Sevdam tutuşturdu felekleri de
Bir kalbin tek göz odasına giremedim...
Kalbimin kapılarının odalarını kilitledim,
Sessizliğin sesini dinliyorum bu gece
Ağlıyor yıldızlar, düşüyor damla damla gönlüme.
Ruhum kanatlanmış, arar bedenimi yeryüzünde.
Çınlar sessizlik bu gökkubbede
Hıçkırıklar boğar bedenimi sensizliğin hasretinde
Sen sevdin beni, kendi içime gömülmek üzereyken,
Hatıra olarak su üzerine yazdıklarımı bırakırken,
Bir çiçek gibi orada bir yerlerde batmamı izliyorken.
Yağmurlar yağdırdın, topraktan gökyüzüne doğru;
Sonra, gökyüzünden
damla damla yağdırdın, taç yapraklarına doğru.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!