Düzen bozuk, terazi bozuk
Bir kefede bin kafa
Bir kafada bin kefe
Ortaya tükürüyor herkes
Ne sakala gelsin istiyor ne bıyığa
Evet yağı teneke kutularında güller kokardı
Briket duvarların üzerinde
Soğuktan al al olmuş yanaklar
Mutluluk içinde ipi topacına sarardı
Dere kenarında kamış keserdik
Uçurtma yapmak için
Bir Eylül sabahında karşılaştık seninle
Sarı yapraklar etrafa hüzün yağdırırken
Güneşin bulutlara mağlup oluşunu
izliyordu zaman
Rüzgarın güllere verdiği mühlet
dolmuştu artık
Yalan da olsa söyle!
Söyle be falcı !
Sana bir yol görünüyor, de.
Nereye çıktığı umrumda bile değil.
Söyle!
Yolun sonunda bekleyen biri var, de.
Koydun mu hiç dalından bir gülü köksüz
Koydun mu hiç bir bülbülü anasından öksüz
Ey giden yolcu, heybende kaç ah var senin
Söyle toprak, bağrında kaç padişah var senin
Döndür çarkını felek devran senin
Kalem senin kağıt senin ferman senin
Boyun eğmek bana düşmüş, şan senin
Kahpeliğine tüm kahpeler hayran senin
Gel,
yağmurlu bir havada gel
Uzun olmasın aramızdaki ayrılık
Bir Tanrıya bir de sana dayandım
Tanrıya kulum, olmasın seninle de
aramızda gayrılık
Vakitlerden bir akşam
Herkesi ve her şeyi
bir kenara bırak,
bırak sevgilim
Düş peşime, dedi düşlerim
Tut elimden göç edelim
Başka bir dünyaya
Ve hiçbir çocuğun kanadından
bir tüyün kopmadığı
Sen böyle gülümsedikçe hayata
Ne dert kalır içimde ne tasa
Dört mevsim bahardan istila
Hicap eder de kurur dalında gonca
Gülşen mahzun, bülbüller yasta
Tanrım!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!