-Çay ister misiniz, bayım?
-Lütfen, demli ve şekersiz...
Saat tam 19:35
Devriye değişiminde güneş
Martılar sessiz
Hani sen ve ben
iki ruh bir bedende tektik?
Sevdiceğim bak ne hale geldik!
Ben kurşun oldum sen tetik.
Kim derdi,
bu kadar uzak düşecektik.
Hangi baştaki taç olmamış ki mezar taşı
Az dur hele, neler var neler beyim
Aha şurada bir köle şurada bir kral naaşı
Bu kervan yolda kalmaz geçip gider beyim
Gökyüzünde yoğun mu yoğun bir meşgale
Bilmezdim
bu derde düşmeden önce
Feleğin, aşığı iğneli beşikte uyuttuğunu
Kırdım,
zaman denilen akrebin kanadını kolunu
Bilmezdim,
Yirmi yılı geçmiş o şehirden ayrılalı.
Ne diye kalkıp gideyim?
Değişik caddelerde yönümü şaşıracağıma
Neden bildiğim yolları değiştireyim?
Usul usul kar yağarken
Güzel anılarının geçtiği yere
bir daha gitme!
Bırak, orada yaşadıkların;
insanlar , ağaçlar, yollar,
dolaştığın sokaklar hep aynı kalsın.
Tekrar gidersen altında göz göze geldiğiniz
Gideceksen
Seni uğurlamaya gelemem
Bekleme bunu benden
Vedalaşmak bana göre değildir
Hem el sallamayı da beceremem ben
Elim kolum tunca kesiliverir birden
Bir hayalim var!
Edirne'den Kars'a gider gibi
sabah kahvaltısını Bakü'de
kuzu etiyle yapılmış
bir öğle yemeğini Aşkabat'ta
Türk kahvesini Taskent'te
Çıkarsın beni aklından, demiş.
O an, sanki yüreğime düştü.
Güneşten bir parça kor.
Başka bir şey istese kolaydı.
Dedim, insan hiç sevdiğini kırar mı?
Lakin, bu çok zor.
Gün gelir
Eğersin kaşlarını
Sehpada
Kirpiklerin asar gözyaşlarını
Öldürmüştür içinde o güzel anılarını
Sonra




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!