Ben şair olsaydım şiir yazmazdım
Resim çizerdim geceleri
Şehrin en yüksek tepesine çıkıp
Haykırırdım sonsuzluğa...
Ben şiir yazsaydım ağlamazdım
gözünü çıkartacak karanlığın biraz daha toprağı kurcalarsa işin özünü sözünü tutmayacak yere ekilen ölü tohumlar zaten hiç kimsenin suladığı falan da yok meyve bahçelerini boşuna beklemeyin değirmenlerde gereksiz yere girmeyin ekmek kuyruklarına su yoktur aslında çarkına vuran dinmez öfkesinde suya benzer sıvı vardır irin dolu akıntılarında apollon’un askerleri ! saldırın elmamıza göz dikenlere ölü tohumları toprağa gömmüşler biz uyurken geceleri çıkartın gözlerini timsahın ağlayamasınlar bir daha sahte gözyaşlarıyla sahte kabadayısıyla geçmesin önümüzden bir daha kara bulutlar dikilmesin tepemize karanlık gölgesi yaşamayalım buyruğunda nefes alan ölülerin üzerine uzatmayalım ki ellerimizi üzerimize kelepçelerle saldırmasınlar apollon’un askerleri ! yıkın rengi olmayan duvarları üzerinden geçin bahçesine çekilmiş dikenli tellerin sınırdaş değil yoldaş olsun çiftçi kardeşlerimiz
Kayboldum diye hiç adres sormadım
Kimseye uğramadım borç para için
Yoruldum diye kendimden geçmedim
Ağlamak bahanem oldu şimdi...
Sadece yürüdüm gidebildiğim kadar
Güneşten bir sepet diktim sana
Şimdi artık toplayabiliriz vişneleri
Zamanı geldi koyunları sürmenin
dışarıda kar
içimde yağmur
asla vazgeçmeyeceğim ıslanmaktan
üşüdüm diye bir daha asla küfretmeyeceğim
dışarıda insanlar
Ateş yaktı yine köylü garibim
Tek işi var ateş yakmak
Onun işi hep ateş yakmak
Halbuki toprağı sürse
topladığım ölü kelebekleri getirdim sana
en sevdiğin renkte olanlarını buldum senin için
kelebekler ölünce limon kokar
sen limonu görünce bayılacağım derdin
plastik oyuncağıma bir ip bağlayıp
Bir kış günü üşürken ellerim
Avuçlarımı güneşe uzatıp ısınmaya çalıştım
Martıları izledim
avuçlarında saklardı aşkının kokusunu kimseye göstermezdi gözlerinin rengini yüzüme öylesine bakardı onunla tesadüfen karşılaşınca hiç oralı olmazdı yalnızlığıma yalnızlığını belli etmezdi kimseye ama ben aşkının kokusunu taa uzaklardan alırdım çiçek dikerdim geleceğin yırtık yamasına avuçlarımda saklardı hayat suyumu değil birbirimizle konuşmak daha çiftleşmeden çocuklarımız olurdu avuçlarında saklardı kaderimin sonunu evrimi hiçe sayardı tek inancı Tanrı’lardı Tanrı’larını avuçlarında saklardı kimseye göstermezdi hayallerini ben avuçlarında uyurdum geceleri bana bile anlatmazdı gördüğü pembe rüyayı Tanrı’larına şahit olurdum her akşam her gökyüzü karardığında hiç kuşkulanmazdım avuçlarının kutsallığından avuçlarında saklardı ibadetimi
Sağlık, esenlik ve 2024'ü aratmayan bir yıl dilerim,
Sevgi, saygı, muhabbetle...
Gündemi ve "insanı" meşgul eden tüm kirliliğe, nefret ve ayrıştırma diline rağmen, "ağız tadıyla" iyi bayramlar dilerim...
Saygı, sevgi ve muhabbetle...
Mustafa Bay
Eren hayırlı uğurlu ve bol okurlu olsun kitabınız