Bura Kimin Yurdudur
de lo lo lo, bura kimin yurdudur
kafatasını ölçmüyor ki tabutlar
iklim değişmiş, hava gergin mi gergin
karanlığa yatanın yeri var
Bütün Lambaları Söndürün
bütün lambaları söndürün
ancak kıçını gösteriyorlar
bize ışık gerek
yolunu yönünü görecek
Barê Mı
-barê mıno qam geno xo ser-
soluxe newiya muso
weşina xo dıma şiyanê
İkisi de Askerdi
-aynı tanrıya el açıp
karşılıklı kustular savaşı-
biri Alman, biri Polen
VEDALAŞMADAN GİDENLERİ GÖRDÜM
bir yaprak gibi rüzgara kapılmış savrulan
vedalaşmadan gidenleri gördüm
elleri arkasından bağlanmış
yüreklerinde gömülü sırları
Suyu Bilmezler
üç beş adam doymuyor diye
menzilden menzile kaçıncı icattır
bu kaçıncı hile
SOY AĞACI
-dün bugünde saklı
yarın ayakta kalanların olacaktır-
ve iki binli yıllarda
beş buçuk milyar insanla birlikte
Bakın hele,
Hala konforlu bina yapıyorum
Kalbimin yitik ezgisinden
Emeğimi çalanlara,
Tabii ki kendimin olamadığından ellerim.
Bir uçtan bir uca, kenetlenir birbirine
Toprağın ezgisiyle düşenler
Düşenler ki kanlarıyla yarını gösterdiler
Seyit Rıza, Alişer...
İbrahim, Deniz, Mahir...
Mazlum, Hayri, Ağit, Kemal...
Bir ülke, gökyüzü kaplıydı dumanla
Ama baykuş, ötmüyordu henüz
Gecenin melekleri dibine çömeli
Dipnotunu düşerlerken
Minnacık cep defterlerine...
Ben İstanbul’da Doğsaydım Kardeşim
ben İstanbul’da doğsaydım kardeşim
sevgilimin rüzgarla sevişen o sarı saçlarını anlatırdım size
belki Uludağ’da kendini gösteren o çınarın dibinde
akan bir parmak suyla taşırdım ismini
Kadıköy İskelesi’nde son el sallayışımı ahbaplarım ...
Enişüri Solmayan Resim
seni anlatmak, anlamak seni
tanımaktır o kutsal emeği
seni anlatmak, kavuşmaktır özgürce
dünyanın öbür ucundan da olsa
berrak sularına Munzur’un
seni anlatmak, anlamaktır seni
kimsesizliği, yalnızlığı, yoksulluğu
çileli büyüdüğü ...
Ve Tanrı Ağlamasını Öğretti
birkaç kişi vardı yan yana
doğurduklarında tanrıyı
önce koruma, sonra elçileri oldular
bir edip uçurduklarında
henüz keşfedilmemişti gökyüzü
emirlerini bıraktıkları yerlerde
dönüp paylarını aldılar
görünmez görünür olduğund ...