Zaman, sessiz bir nehir gibi çağlayan
Ben, üstünde yüzen bir serseri yaprağım
Gönlüm bir ıssız şehir gibi ağlayan
Ben, düşmanına yakın, dostuna ırağım
Geçecek herkes zaman nehrinden
Ölüm, nasıl bir şeysin sen?
Sımsıcak eller bir anda buz gibi,
Cevval bakışlı gözler bulanık ve donuk,
Dil, dişlerin arkasında mahpus,
Ölüm, nasıl bir şeysin sen?
Seni kim buldu ki ben arayıp bulacağım
Sen belki de bir ceylan yüreğinde saklısın
Sana kim meftun oldu ki ben olacağım
Bazen küpüsün aklın, bazen meczup aklısın
Sen, kalplerin içinde ve kalplerden uzaksın
Her lahza hayaline dalar giderim
Gönlümü gözlerine salar giderim
Bir yaprak misali solar giderim
Savrulurum çöllerde, haberin olmaz.
Gözlerin kainatın müstesna süsü
Bir durgun, bir dingin, bir bak ki yanık,
Bazen sisli, bazen dumanlı, bazense donuk,
Dün fail, bu gün mağdur, yarın ise sanık,
Ah o gözlerin, ah o gözlerin...
Şimşek gibi çakan,
Niye okunmadı senin hikayen!
Halbuki okunuyor meczubun bile...
Yoksa okumaktan mı koktular,
Tekrar görmek istemediler mi?
Kendi hayatlarından izdüşümleri.
Hafakanlar
Öyle bir an olur ki gökyüzüne dalarım
Bazen Ay'ın içinde, üstünde bir yıldızın
Gezerim dolaşırım ve kendimi salarım
Yel eser, kıpırdar yaprak, uyanırım ansızın
Kar yağıyor mezarların üstüne,
İnceden, inceden ve serinceden,
Siliyor ait olan ne varsa düne,
Lakin bir şey kalmış karda önceden,
Ölümü hatırlatıyor, karanlıkta kar,
Tam kırk yıl olmuş geleli bu köhne dünyaya
Nasılda çabuk, hızlı ve apansız geçti yıllarım
Hayat denilen şu sonu ölüm olan rüyaya
Kırk yıldır öyle sıkı sarılmış ki kollarım.
Yaşım kırk demek niye bu kadar zor
Sen:Mahzun bakışlım
Sen:Kudret kaleminden
Sen:Yüzü nakışlım
Sen:Aşığının eleminden
Sen:Sel gibi çağlayan
Sen:Şelale akışlım
Üstad şaşırttın beni. Tebrik ederim gönlüne sağlık